Devrim Meydanı’nda, Küba’nın iki önderinden biri canlı, diğeri metal siluetiyle karşımda.
Hem de tüm yüz kıvrımlarını, sakalının her bir telini görebileceğim mesafede, 3 metre uzağımda.
Kıtanın öbür yakasından her “Socialismo o muerte” (Sosyalizm ya da ölüm) veya “Ya basta” (Artık yeter) haykırışında bu yakada bizi coşturan, gençliğimin ikonu karşımda duruyor.
Yatak odamın kapısına posterini astığım, şapkasındaki yıldızının benzerini kitaplığımın en üstüne yerleştirdiğim Comandante Che’nin yoldaşı, adım atsam dokunacağım mesafede konuşuyor.
Fidel Alejandro Castro Ruz...
Uluslararası Küba Fuarı’nın 2 Kasım 1998’deki açılışı için Sanayi ve Ticaret Bakanı Yalım Erez ile gittiğimiz Havana’da, Devrim Meydanı’nı (Plaza de la Revolucion) dolduran kalabalığın en önünde Castro’yu dinliyorum.
Her şeyin 1960’ta donup kaldığı, film setine benzeyen kentiyle uyumlu o meşhur elbisesi içinde konuşuyor.
İspanyolca bilmesem de bazen sesini alçaltıp bazen hiddetlendirerek ikna dolu vücut diliyle yakalıyor.
Konuşması boyunca sosyalizmden söz etmiyor, “Hasta siempre!” (Sonsuza kadar) demiyor, yeni liberal ekonomik politikalar ve küreselleşmeden söz ediyor.