Politika, “toplumda çatışma halinde olan düşünceleri uzlaştırma
sanatı”dır...
Bu sanatı nasıl icra edeceğini de yönetim erkini elinde tutanlar,
gelecek öngörüsünü en uca taşıyarak gerçekleştirir.
Yoksa atılan adım yol aldırmaz, yol döndürür.
Son dönem yaşadıklarımız da bunun örneği.
Uzağa da gitmeye gerek yok; mayısta milletvekili dokunulmazlıkları
konusunun TBMM’ye geliş şeklini anımsamak yeterli.
Unutulmasın ki milletvekili dokunulmazlığını gündeme ilk taşıyan
CHP oldu.
Oysa o gün, bunun ağır sonuçlara yol açacağı, beklentilerden farklı
zemine kayacağı, dokunulmazlığı kalkan milletvekili hakkında
yargının bugün yaptığından farklı davranış sergilemeyeceği yazıldı,
söylendi...
“Dokunulmazlık kaldırılacak ama milletvekillerine tutuklama
olmayacak” sözleri verildi; talebe rağmen bu cümle Anayasa
değişikliği metnine giremedi.
Geldik bugüne...
Öncelikle şu gerçeği de kimse inkâr edemez; milletvekili
dokunulmazlığı yurttaşlık görevlerinden arınmış olunacağı anlamına
gelmez...
Tabii ki her yurttaş gibi milletvekilleri de gidip ifade vermekle
yükümlüdür.
Hiç kimse yargıya kafa tutma hakkına sahip değildir; kanunlar
karşısında eşittir.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre çağrıldığı halde ifade vermeye
gitmeyen kişinin zorla getirilmesine karar verilir.
AYM KARARI
Bunlar kabulümüz; ancak tutuklama da CMK’ya göre başvurulması
zorunlu olmayan koruma tedbiridir.
TBMM’de üçüncü büyük partinin eş genel başkanlarının nasıl ki
tutukluluğu süresince milletvekilliği devam edecekse, özgürlüğünün
de devam etmesi gerekir.
Yakın geçmişte Anayasa Mahkemesi’nin aldığı Mustafa Balbay
kararının gerekçesi de buna dayanır.