Bakandan milletvekiline, bürokrattan danışmana, 3 gündür aynı konuyu konuşuyorum. Hemen hepsi de bölgede bir dönem yaşam bulmuş veya orada akrabası olanlar.
İçinden birinin bile yaşananların doğruluğunu savunduğuna, en azından arkasında durduğuna veya bir çözüm modeli gördüğünü söylediğine rastlamadım.
Tam tersi, AK Parti’de kim varsa son dönem Güneydoğu’da olanları eleştiriyor; geçmişi sorguluyor.
Baştan belirtmeliyim ki, bu eleştiri PKK’ya karşı operasyonlara
yönelik değil.
Bunun olması gerektiği konusunda hemen hepsi hemfikir.
Eleştirileri ise baştan yapılan yanlışın, küçük bir açıyla ayrılan
iki doğrunun, gittikçe birbirinden uzaklaşmasına benzer bir hal
alıyor olmasına.
Son dönem alınan kararlara ve uygulamaya konulan güvenlikçi
politikalara yönelik.
Haksız da değiller...
Çünkü, iki seçim boyunca en az iki tur attığım bölgede, evladı
PKK’ya katılmak için dağa gitmiş olanlar da dahil, yerel
yöneticiler ve bölgedeki etkin siyasetçiler hendeklerden, kepenk
kapatmaktan yakınıyordu.
PKK’nın gençlik örgütlenmesi YDG-H’nin tutumunu eleştiriyor,
sorunun gittikçe içinden çıkılmaz bir hal almasından
yakınıyordu.
Bölgedeki HDP yöneticileri dahi YDG-H’ye dönük eleştirilerini
açıktan söylemekten kaçınmıyordu.
Özetle siyasal toplumsal taban dahil, geniş kesim hendekten, kepenkten bıkmıştı.
Devlet veya hükümetin bölgedeki temsilcilerinin o dönemde halka sağlayacağı küçük moral destek bile sorunun halk tarafından çözümünü de beraberinde getirirdi.
Burada yapılacak halkla birlikte aynı söylemi kullanmak, ortalama bir vatandaşla aynı dili konuşmak, onu cesaretlendirmekti.
Ancak tersi yapıldı, halkın da zarar göreceği, olumsuz etkileneceği yöntemlere, uygulamalara başvuruldu. Güvenlik güçlerinin duvar yazıları da olumsuzluğun tuzu biberi oldu.