Başbakan Yardımcısı Lütfi Elvan sohbetimizde “ABD’dekinin bir
benzeri lobi yasası çıkaracağız” diyene kadar düşünmemiştim.
Çünkü lobinin tanımı Türkiye’de hiç yapılmadı; hep “kulisçilik”
olarak algılandı.
Bunların eylemlerini kontrol altında tutacak yasal düzenleme de
çıkarılmadı.
ABD ve Avrupa ülkeleri ise on yıllar öncesinden tedbirini aldı.
Örneğin ABD, Almanya Nazizm’inin yayılmasını önlemek amacıyla 78
yıl önce 1938’de “Yabancı Temsilcilikler Kayıt Yasası”nı
kanunlaştırdı.
Hemen ardından 1946’da içeriyi de kontrol altında tutacak “Federal
Lobi Yasası”nı çıkardı; 1998’e kadar 3 yasayı daha
kanunlaştırdı.
Hepsinde de hedef; lobi faaliyetlerini açıklığa çıkarmak oldu.
Türkiye ise sadece kamuoyu araştırma şirketlerine dönük “kaynak,
kaç kişiyle kimin için yapıldığı açıklaması” zorunluluğunu getiren
yasal düzenlemeyi çıkardı, diğerleri konusunda adım atmadı.
LOBİ TANIMI
Peki kimdir lobiler ya da kulisçiler? ABD yasası, “Amerikan
Kongresi’ndeki yasaları etkilemeye veya yasanın çıkmasını veya
çıkmamasını sağlamaya çalışan, bunun için doğrudan veya dolaylı
para ve diğer değerli eşyaları alan veya toplayan veya asıl amacı
bu olan kişiler” olarak tanımlıyor.
Bu kişi veya kurumların, 4 ayda bir faaliyetleri, gelirleri ve
harcamalarına ilişkin kayıtları da maliyeye sunmaları şart.
Hangi ülke, şirket veya kişiyle iş tuttuğunu, kitle ve basınla
hangi konuda hükümet veya parlamento üzerinde baskı oluşturduğuna
dönük eylemini açıklamasını zorunlu tutuyor.
Hatta bunları doğrudan mı, yoksa dolaylı yollardan mı (grass roots)
yaptıklarını da bildirmesini istiyor; denetliyor.
Baskı veya meslek grupları; hemşeri, ticari, dini veya etnik
dernekler, eğer bir konuda lobicilik yapıyorlarsa o eylemi de
Federal Lobi Yasası kapsamında değerlendiriyor.
KİMLER KAPSAMDA
Dolayısıyla, hükümet veya parlamentoyu “talebinin yerindeliği”
konusunda inandırmaya çalışan; “Bir daha seçilmesi zor” gibi
dolaylı ifadelerle parlamenteri tehdit eden; hediye veya değişik
yöntemle karar alıcıları borçlu durumda bırakacak para kullanımına
başvuran; finansal bunalımlar yaratma dahil hükümetin icraatını
baltalayan; kitle eylemlerini coşturanları lobici olarak
tanımlıyor.
Eylemi yapanlar lobi şirketi olarak kayıt altındaysa yasal işlem
yapmıyor, değilse ağır yaptırım uyguluyor.
Oysa Türkiye’de çoğunluğu “şirket, vakıf veya dernek” adıyla
faaliyet gösteren, “kulisçiler” adı verilenlerin, karar süreçlerine
dönük baskılarına karşı yasal bir yaptırım yok.
Meclis’te veya bakanlıklarda karar alma sürecini etkilemek için bin
dereden su getiriyor, akademik metin diye belge üretiyor veya
“portal” adı altında aymazca yalan haber yayınlıyor, tek yasal
işlem yapılamıyor.
BAYKAL OLAYI
Bunun örneklerinden birini önceki gün bizzat yaşadım.
Arkadaşım, eski komşum Şule-Adnan Bucak’ın evlerinde Deniz Baykal
için verdiği, Milliyet ve CNN Türk’ün Ankara temsilcileri
arkadaşlarım Serpil Çevikcan ve Hande Fırat ile katıldığım akşam
yemeğinden söz ediyorum.
Baykal, yemekte Kıbrıs harekâtı sırasında tanıklık ettiği hiç
duyulmamış, heyecanlı ve etkileyici detaylar anlattı; Suriye’de
olanlar konusundaki görüşlerini aktardı.