Diğerleri gibi Manchester saldırısı, dünyaya DEAŞ tehlikesinin boyutunu bir daha anımsattı.
Sonrasında yaşananlar da işbirliği içindeki ülkelerin ne denli lakayt olduğunu gösterdi.
Bir de aslında yeni tip terörün ne denli sinsi ve öngörülmez olduğunu sergiledi.
Manchester’da doğup büyümüş, Libya kökenli saldırgan, tatil adı altında kökenlerinin olduğu memleketine gidip oradan DEAŞ’ın merkezi Rakka’ya ulaşarak terör eğitimi aldıktan sonra tekrar doğduğu topraklara dönebiliyor.
Patlayıcı üretip birlikte yaşam bulduğu kentte 22 insanın canına bir konser anında kıyabiliyor.
Terör bu boyuta ulaşınca NATO da dünkü zirveyle ABD öncülüğündeki DEAŞ’la mücadele koalisyonuna destek kararı aldı.
Bu kapsamda NATO muharip olmayan operasyonlarda görev alacak; müttefik ülkelerin yükünü paylaşacak.
Yabancı terörist savaşçılar (YTS) hakkındaki istihbarat paylaşımını geliştirecek; atanacak yeni koordinatör, oluşacak terör istihbarat birimi dahil, erken uyarı uçakları AWACS bilgilerinin paylaşımından yerel güçlerin eğitimine kadar geniş kapsamlı görev üstlenecek.
Muhtemel ki NATO, yeni görevini ağırlıklı olarak Türkiye üzerinden yürütecek.
Parlamenterlerinin İncirlik’e alınmaması üzerine Almanya’nın jetlerini çekmeyi tartıştığı sırada NATO’nun yeni görevi, yeni bir tartışmayı da gündeme getirebilir.
TERÖR BULAŞTIRIYOR
Ancak meselenin bundan çok daha önemli boyutları var...
Asıl tehlike, Suriye ve Irak’taki yabancı terörist savaşçıların, sıkılmış balonun patlaması sonucu içindekilerin savrulması gibi çevreye yayılacak veya ülkelerine dönecek olması.
Nitekim YTS üzerinde çalışan TOBB ETÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Başkanı, arkadaşım Doç. Dr. Haldun Yalçınkaya, 1 yıl önce bu konuda uyarmıştı.