Anadolu’nun her yanından ticaret ve sanayiciyi bünyesinde topladığından TOBB Genel Kurulları siyaset için turnusol kâğıdı gibidir. Ağırlıklı bölümü küçük burjuva olan üyeleri de geleceği iyi okuyup Anadolu’daki eğilimleri yerinde izlediğinden, pozisyonunu siyasete olduğu gibi yansıtır. Üyelerinin büyük bölümü sağ görüşü benimseyen TOBB Genel Kurullarında delegenin davranışı ve sonrasında sandıktan çıkan oy arasında da yanılma payı “Yok’ denecek kadar azdır. Örnek vermek gerekirse, iki önceki TOBB Genel Kurulu’nu anımsatmak yeterli. Dönemin Başbakan’ı Erdoğan kürsüye çıktığında salon yerinde duramıyor, özellikle arka taraflar sanki AK Parti Kongresi’nde gibi davranıyordu. Muhalefet temsilcileri kürsüye çıktıklarında da zaten salonun neredeyse üçte ikisi boşalmıştı. 2011 seçimi de yansımasını gösterdi, AK Parti % 49 oy aldı. Benzer durum 2 yıl önceki kongrede de geçerliydi. Ancak salon bu kez AK Parti açısından 2011’deki tadında değildi, sonucu da görüldü, yerel seçimde oylar % 43 çıktı.
GEÇMİŞTEN BUGÜNE
Bu örneklemeyi gerilere uzatmak da olası. Örneğin, 1980’li yıllar... Süleyman Demirel hâkimiyetindeki TOBB’da var olan tüm olumsuzluklara karşın Akün Sineması’nda gerçekleşen kongresinde delegenin Özal’a olan ilgisi geleceği göstermeye yetti. Ancak 1990’lı yıllara gelindiğinde ANAP’a olan ilgisi de azaldı, Çiller’e teveccüh gösterdi, sonucu da sandıkta görüldü. Farklı bir durum 2000 başında yaşandı. O tarihlerde çekingen tavır içinde olduğu AK Parti ile ilişkisini Abdullah Gül’ün diyaloğa açık kişiliği sayesinde geliştirdi. Sonrasında da Anadolu’dan gelen havayı görüp sevgisini sergiledi. Ardından Erdoğan’a büyük desteğini gösterdi ve Cumhurbaşkanı seçilene kadar da bu desteğini bir nebze olsun esirgemedi.