Almış gitmiş olsa da 14. yüzyılda Alman Papaz; kökü bu
topraktadır.
Ülgen’dir Türk Altay mitolojisindeki adı...
Sümerlidir, Urartlıdır…
Sembol yüzü de pamuk gibi sakalları ile Demrelidir; …
Mitoloji bu işte…
Akçam dibine besinler, günlünü hoş edecek hediyeler koyarlar ki
ulaşsın göğün 17. katındaki Ülgen’e…
Yesin güçlensin de yensin gecenin karanlığını…
Günün yeniden uzamasını, yeni bir dönemin başlamasını, geçmişteki
tüm karanlıkların yok olmasını sağlayacak güneşin günde daha uzun
kalmasını sağlasın…
Kibele’nin onurlu davranışı nedeniyle dört mevsim yeşil kalsın diye
çam ağacına çevirdiği Attis’in başı dik duruşu ile ulaşsın göğün en
yüksek katına…
NARGADAN…
Halısının suyuna iç içe geçmiş üçgenler şeklinde işleyip,
tarlasının kenarına, kapısının önüne diktiği akçam ağacına tutkusu
da bundandır bu coğrafya insanının…
Dallarına renkli çaputlar bağlar, çevresinde halaylar çeker ki
Ülgen duysun, görsün, gelsin alsın, yeyip içip güç kazansın, mutlu
olup moral bulsun…
Uzun savaşının ardından gün geceyi yenip zafer kazansın;
‘nargadan’a yaşam versin…
‘Nar’ güneştir, ‘gudan’ doğum…
‘Doğan güneştir…’ beklediği…
Gündüzün geceyi yendiği, aydınlık yüzün hakim olduğu günlerin
gelecek olmasınadır sevinci…
Belki de yıllardır hasretini çektiği umudun, bir daha tazelenmesine
takvimin fırsat tanımasındandır neşesi…
TAKVİMİN SON YAPRAĞI
Bir eşiği, hendeği atlamak gibidir; geride kalan ayak umup da
bulamadıklarını takvimin son yaprağı gibi tabanından aşağı
salarken, öndeki adımın yeni umuda bastığı günün adıdır
yılbaşı…