Batı’nın bize bakışı, bizim onların bize bakışı hakkındaki fikrimizden bir hayli farklı bir bakıştır. Eskidir, sanki tarih öncesinden kalmış gibidir.
Dürbünün uzak ucuyla bakıyorlar bize; vakti zamanında bir şey gördüler ve o görüntüyü orada dondurdular.
***
Dürbünün o uzak ucundaki biz; at sırtında, önüne çıkan her şeyi kendi mülkü kılan, hiçbir duvara çarpmayan, bir elinde kılıç, ötekinde kalkan, şaha kalkmış bir küheylan gibiydik. Onların gözünde biz, rahmetli Cemil Meriç’in deyimiyle, “Haçlı Seferleri’nin kılıcından kelleler damlayan cündileriyiz, tekbir getiren cündiler...”hem de.
***
Kürt komutan Selahaddin-i Eyyubi’nin liderliğindeki İslam “cündilerinin”kılıçlarından arta kalan haçlılar, haçlarını da alıp karanlık çağlarına geri döndüklerinde, bir daha Ayasofya’da ayin yapamayacaklarını hesaplamamışlardı.
Ama bütün korktukları başlarına geldi.
Osmanlı’nın eline geçen İslam bayrağı, “adaleti”, “hoşgörüyü”, “saygıyı”dünyanın yedi iklim dört yanına yaydı.
Osmanlı’nın yarattığı medeniyet Cemil Meriç’in deyimiyle, “...bir iman ve aksiyon medeniyeti”ydi. Asırlarca “hiçbir ‘izm’in erişemediği ve erişemeyeceği bir rüya”gibi hüküm sürdü.