İnsanın hayatında geçmiş zamana ait bazı günler, berrak bir suyun dibinde pırıl pırıl parlayan rengarenk çakıl taşlarına benzer; hatırladıkça gülümsetir, insanın içine bir ferahlık verirler. Geçenlerde Akaretler'den Beşiktaş'a inerken o günlerden bir gün geldi aklıma durup dururken. Bilincin nasıl bir oyunudur bilmem; hafıza ne yapar eder hiç beklemediğin bir anda, geçmişinden bir an seçer, götürür seni o ana. Hafızanın, onu taşıyan benliğe bir hediyesi mi (tam hediye diyemeyiz, aynı hafıza hep sevdiğimiz anları hatırlatmaz zira bize) bilmem, bilincin binlerce oyunundan biri mi onu da bilmem; aklıma o sırada gelen geçmiş zamana ait o gün bir anda "günlük tutma" üzerine düşünmeye götürdü beni. Belki de aklıma gelen o günün bütün ayrıntılarını, ıcığını cıcığını hatırlamadığımdan, keşke o anın her şeyini bir yere kaydetseydim diye hayıflanmış olmamdı beni buna iten, bilmiyorum; o günü kaydettiğim bir günlük parçası şimdi ne kadar iyi gelirdi bana anlatamam!