Son dönem Osmanlı aydınlarının en büyük derdi, fakru zaruret içine düşmüş olan halkı, içinde debelendiği derin yoksulluk ve cehalet çukurundan çekip kurtarmak değil, "bağrına düşman süngüsü" dayanmış olan devleti batmaktan, yok olmaktan kurtarmaktı. Şairler bunun şiirini yazıyor, muharrirler bunun için kalem oynatıyor, teşkilatçılar bunun için gizli örgütler kuruyordu. Eli kalem tutan devlet memuru her münevver, devletin ayakta durması için bir çare arayıp duruyordu. Bir yığın fikir çıktı ortaya. Biri birini tutmuyordu. Fikirler birbirini tutmayınca, yani tezat olanlar çarpıştıkça, kendi fikrinin doğruluğuna iman etmiş olanlar, karşıt fikirde olanlara "vatan haini" demeye başladılar. Bugün bile sürüp gitmekte olan "vatan haini edebiyatı" o günlerden miras kalmıştır bize. Son Osmanlı aydınları, uzun süren bir hikayenin ardından Cumhuriyeti kurarak, devleti batmaktan kurtardılar. Devlet kurtulduğuna göre, erken dönem Cumhuriyet aydınlarına da "halkı kurtarmak" kaldı.