Kürtçe halk şarkılarında “Diyarbekir Cezaevi” kalubeladan beri vardır. “Sûwarê hespê kehêl” (Gemlenmez kısrağın süvarisi)’nin yönünü çevirirler “Virane Diyarbekir”e (Diyarbekira xopan); “desten wî di kelpçêda rizyan e” (Bilekleri kelepçede çürümüş) bir halde kapatırlar zindana.
Arkasından, “elinden tuttuğu” asılır bir strana:
“Aman gönül
Kalk çevir yüzünü gurbet ülkesine
Var git virane Diyarbekir’e, yiğitler diyarına
Bu sabah varıp, bir taş koparacağım kanlı hapishanenin duvarından
O taşı basacağım bağrıma
Gurbetteki yiğidimi hatırlatıyor diye avunacağım onunla
Haydi sür haydi bağrımın ömrüyle birlikte
Haydi sür uzak yolun yolcusu, ihtiyar kederin sahibi sür oraya”
Biz bu kilamlarla büyüdük.
Diyarbekir demek, boynuna eşkıya künyesini takmış her siyasinin uğrak yeri demekti ta Şeyh Sait’ten beri.
Birisini alıp Diyarbekir’e götürmek onu dönülmez bir yolculuğa çıkarmak demekti.