Hemen hemen her gün, "bıyıkları yeni terlemiş" birkaç delikanlının kör kurşunlara hedef olup kara toprakla buluştuğu o korkunç 70'li yılların siyasi ortamını, Demir Özlü'nün "Sürgünde On Yıl" adını verdiği hatıratında anlattığı şu olay kadar çarpıcı anlatan başka bir metinle karşılaşmadım şu ana kadar. "İstanbul'da bir gün, Sirkeci'de akşamüzeri yürüyordum. Bir cenaze alayı gördüm. Elleri üzerinde bir tabut, iki yüz gencecik insan çılgınca bağırarak yürüyorlardı. Sadece bu kadarcık öfkeli insan... Ne halktan ilgilenen vardı ne camilerden çıkan 'Müslümanlar'dan ne de örneğin 1971 öncesinde öldürülen 'Battal Mehetoğlu'nu izleyen kalabalıklar vardı ardında. Aksine, ahali bir an önce oralardan uzaklaşmaya çalışıyor, adımlarını sıklaştırıyor, cenaze alayının çevresini bomboş bırakıyordu. Tam bir alçalış manzarası! O sadece bir iki yüz gencin taşıdığı cenazeye de 'karşı grup'tan ya da güvenlik güçlerinden bir saldırı gelebilir diye düşünüyorlardı sanırım." Biz ki ölülerimizi kendimizden daha çok severiz. Çocukluğumuzdan beri bize cenazeye saygıyı öğreterek büyütmüşler. Bu yüzden yakınımızda bir cenaze alayı geçerse, iki elimiz kanda bile olsa elimizi önlüğümüze siler, tabuta omuz...