"İstanbul'a 18 yaşından sonra gelenin ne dili ne dimağı değişir ne yerliliği geçer ne yeni kök salabilir." Şule Gürbüz'ün; ustası Muhyiddin İbnü'l Arabi'nin gördüğü rüyaya benzer bir rüya gördükten sonra muhtemelen kendisine "yüklenen" kitabı "Kıyamet Emeklisi"nde karşıma çıkan bu satırlar, İstanbul'a, bu şehirdeki kendime, geliş macerama, bu şehirde yaşadığım hayata olan bakışımı birçok veçhesiyle değiştirdi. Tuhaf bir duyguya kapıldım. Belki de öyledir, belki de bu şehir beni hiç değiştirmemiştir, belki de 1983'ten itibaren temelli yerleştiğim bu şehirde hep bir "muhacir" olarak yaşadım. Ne giyim kuşamım değişti ne dilim dimağım ne hayata bakışım ne de yurt bildim burayı kendime.