Şehirlerin şairleri, şairlerin şehirleri vardır.
Yahya Kemal’in sırtında İstanbul’dan aldığı hırka paralandı; Orhan Veli Ankara’da yaşadı, İstanbul’un şiirini yazdı, Ankara’da çukura düştü, gidip İstanbul’da öldü; yaşadıkça Ahmet Hamdi’nin omuzlarında Bursa’daki zamanın tozları vardı; Ankara için “hasretin nazlıdır” dediği halde Ahmed Arif, Diyarbekir Kalesi’nin burçlarında söyledi Türkçe sözlü, Kürtçe sesli kilamını… Attila İlhan İstanbul’a “taptığı”,“sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktığı” halde, “bela çiçeğini” İzmir’de kokladı.
İzmir’de karayla bağlantısını oluşturan yolu geçip Urla’daki “Karantina Adası”nın girişindeki demir kapının önüne geldiğimde telefonum çaldı. Arayan şehir-medeniyet-şiir üzerine her defasında bana muazzam şeyler anlatan Mehdi Ekerabimdi. Bulunduğum yeri söyleyince, “Sen Attila İlhan’ın ‘Karantinalı Despina’ şiirini biliyor musun?” diye sordu. Şiiri onun kadar bilmiyorum tabi ama söylediği şiirin sesi duruyor kulağımın bir yerinde, uzaktan uzağa aynı şiirden Timur Selçuk’un bestelediği şarkının tınısı da… “Adaya, İzmir’e, şaire o gözle baksana; sana güzel bir yazı konusu çıkar” dedi. Telefonu kapattığımda, yazının yukarıdaki giriş cümleleri arka arkaya aklıma çoktan düşmüştü.