Doğduğum, çocukluğumun geçtiği, anı adına ne varsa onları ilk biriktirdiğim yere, geriye dönüp asıl cennetim orasıymış dediğim köyüme yıllar sonra saçı başı ağarmış, neredeyse ihtiyar bir herif olarak gittiğimde beni en çok şaşırtan şey, her şeyin küçülüp avuç içi kadar kalmış, en uzak gelen mesafelerin bile kısalıp iki adımlık hale gelmiş olmasıydı. "Burası bu kadar küçük bir yer değildi, galiba bana bir haller oldu" diyecektim ki, aynı duyguyu yaşayan başka arkadaşlarımın anlattıkları geldi aklıma. Demek ki mesafelerin uzaklığını, mekanın biçimini bulunduğun yaşın gözü belirliyormuş. Bir çocuk gözüyle gördüğün şeyi, o gözün gördüğü biçimde hafızana kaydedersen, hafıza o görüntüyü dondurur. Yıllar sonra karşılaştığın gerçek mekanla hafızandaki mekan aynı mekan olduğu halde, hafızanın dondurduğu değil, senin karşına çıkan yeni hali şaşırtır seni.