Bir süre önce bu köşede “Zamanın gürültüsü” başlıklı bir yazı yazmış, yazıda ünlü Rus besteci Dmitri Şostakoviç’in, “Sanat, zamanın gürültüsü üzerinde duyulan Tarih’in fısıltısıdır” tanımından hareketle, onun romanını yazmış olan Julian Barnes’ın sorduğu “Öyle ise, zamanın gürültüsüne karşı ne çıkarılabilir?” sorusunun cevabını öğrenirsem eğer, başka bir yazıda bunu sizinle paylaşacağıma söz vermiştim.
Sorunun cevabını o yazıya konu olan Barnes’ın kitabının sayfaları arasında buldum; ben de bu pazar yazısında bu cevaptan yola çıkarak bu bahiste biraz daha laflamak istiyorum.
***
Romancı Julian Barnes’a göre, “zamanın gürültüsüne” karşı çıkarılabilecek tek şey, “içimizdeki müzik”tir, evet “içimizde olan o müzik, ki bu müzik bazıları tarafından gerçek müziğe dönüştürülür. Gerçek müzik, on yıllar boyunca, eğer zamanın gürültüsünü bastıracak kadar güçlü, gerçek ve safsa, tarihin fısıltısına dönüşür”.
İşte sorunun cevabı bu...
Şostakoviç hayatı boyunca bir tek buna sadık kaldı.
Stalin döneminde bir “sabit fikre” köle yapmak istediler onu. Ama onu onlardan ayıran tek şey, “Ha birisine köle olmuşsun, ha onun fikrine” demesiydi. Hatta ona göre “fikir köleliği”, fiziksel kölelikten çetindi.