Birkaç ay önce Erbil’de bir lokantada, bölgesel Kürt yönetimi hükümetinden bir grup bakan, bürokrat ve aydınla hem yemek yiyor, hem de sohbet ediyorduk.
Biz Türkiyeliler masada çoğunluktaydık; aramızdaki Diyarbakır Valisi ve birkaç devlet yetkilisini saymazsak hemen hemen hepimiz Kürtçe biliyorduk.
Fakat kendi aramızda Türkçe konuşuyorduk.
Bu durum orada bulunan Irak Kürt’ü bir aydının dikkatini çekti. Hepimizin çok rahat Türkçe konuşması biraz tuhafına gitmiş olacak ki, döndü bana dedi ki:
“Çok ilginç, hepiniz ne güzel birbirinizle Türkçe konuşuyorsunuz. Ama mesela biz Irak Kürtleri hiçbir zaman birbirimizle Arapça konuşmayız. Çünkü biz sizin Türkçe bildiğiniz gibi Arapça bilmeyiz.”
***
O sırada çok uzun bir süreden beri üzerinde düşündüğüm bir mesele kafamda berraklaşmaya başladı. Iraklı Kürt doğru söylüyordu. Çünkü Irak’ta yaşayan Kürtler, tarih boyunca hiçbir zaman “Iraklı olmamış”, hep “Iraklı sayılmışlar”dı. O yüzden de Irak’ta Araplarla Kürtler kaynaşmamış, iç içe geçmemiş, ekonomik ilişki kurmamış, kültürel alışveriş yapmamış, örneğin kız alıp vermemişlerdi.
Kürtler kendi dağlarında, Araplar kendi çöllerinde yaşamıştı. Irak’ta Arap Arap, Kürt Kürt’tü.
***
Oysa Türkiye’de öyle miydi?
Türkiye’de Kürtler tarih boyunca “Türkiyeli sayılmadılar”, Cumhuriyet ilan edilmeden önce, 1920 Meclis’i kurulur kurulmaz “Türkiyeli” oldular. (Siz bakmayın bazı avanakların aradan 90 yıl geçtikten sonra “Türkiyeli” olma arayışına çıkmalarına, arayan belasını da Mevla’sını da bulur demişler.)