“Muasır medeniyet seviyesine çıkmak” için erkekler şapka takacak, kadınlar başını açacak, daha önce bildiğimiz alfabeyi unutacak, seküler yeni bir dinin kurallarına uyacaktık. “Çanlar/sustu ve fakat/binlerce yılın yabancısı bir ses/değdi minarelere: Tanrı uludur Tanrı uludur.”
“Dağ başını duman almış”, haydi oyalanmayın arkadaşlar!
Yalnız bu yolculukta Kürtçe bilenler bildiklerini unutacak, bildikleri sandıkları dil aslında olmadığı için o dili kullanmada ısrar edenler, kelime başına telgraf tarifesine uygun bir para cezası ödeyecek, ceza da uslandırmazsa cahilleri, paylarına kötek düşecekti!
Kökleri derinlere ulaşmış ulu çınara benzeyen bir cemiyet değil, “sınıfsız imtiyazsız kaynaşmış bir kitle”ydik. “Köylü milletin efendisi”ydi ama onları yöneten “iskarpinliler”, “çarıklı efendilerin” oyunu hiçe sayacaktı.
Sanat müziği; sarayı, eski kederli halimizi hatırlatıyor diye yasaktı, türkü esas müziğimizdi ama o türküleri çığıran Aşık Veysel her haliyle köylü olduğu için, o yırtık pırtık esvabıyla Ankara’nın steril caddelerinde dolaşamayacaktı.
*