Kalabalık bir mecliste bir köşe yazarı varsa, sormanıza gerek yok, o kendini hemen belli eder zaten. Çünkü her konuda en az beş cümlesi olan tek kişi odur; hiçbir mevzudan geri kalmaz.Muhabbetin her yerine mutlaka "Ben bunu yazmıştım" cümlesini sıkıştırır.Bunu şaka olsun diye yapmaz; böbürlenerek, hafifçe kendisiyle gurur duyarak söyler.Bir mesele hakkında yazdığı zaman, o meselenin ilelebet kapanacağını sanır.İktidar yanlısıysa iktidarın her şeyi ne kadar doğru yaptığını söyler. Muhalif ise iktidarın her şeyi ne kadar yanlış yaptığını...Ona göre en ciddi yazı siyasete dair yazıdır. Siyaset dışında kalan her mevzu "çiçek böcek"tir. Öyle ki pazar günleri eğer yazı günüyse o gün politikaya arar verir, kendi deyimiyle daha "hafif" meselelere kalemini batırır. Mesela onun için "aşk" mevzusu "hafif" bir mevzudur, okurlarını pazar günleri aşk hakkındaki yüksek fikirlerinden yararlandırır.Köşe yazarı, köşe yazarının kurdudur. Hiçbir köşe yazarı başka bir köşe yazarını sevmez, asla taktir etmez. İlle de en yüksek, en doğru, en ulaşılmaz fikir onunkidir. O yüzden rakip istemez, akla hayale gelen en okkalı lafla hasmını yerin dibine batırır. Hatta şunu söylersem abartmış olmam sanırım.Türkiye'nin sorunlarına çare bulmanın tarihi, köşe yazarlarının birbiriyle yaptıkları polemiklerin tarihidir. O polemikleri oku, köşe yazarlarının, yüz yıldan beri bu memleketin sorularına her gün çözüm buldukları halde, o günden bugüne bu sorunların neden çözülmeyip tam aksine katmerleştiğini daha iyi anlarsın.*Orhan Pamuk'un "Kara Kitap" romanında Celal Salik adında köşe yazarı bir kahraman var. Roman boyunca denemeye yakın köşe yazılarını yazar, metnin her yerine serpiştirir. Kuşkusuz bu köşe yazısı formatında yazılmış denemelerin olay örgüsünde önemli bir işlevi var.Orhan Pamuk daha sonra, Çetin Altan ile Abdi İpekçi'yi karıştırdığını, böylece ortaya Celal Salik'in çıktığını söyledi bir yerlerde.İşte bu Celal Salik, romanın On Sekizinci bölümünde "Üç Silahşorlar" başlığı altında köşe yazarları mevzuuna girer. *Celal Salik, Bakırköy'e gitmek üzere Sirkeci'de trene binecekken, peron kenarındaki lokantalardan birinde dönemin üç efsane köşe yazarını otururken bulur.Yetmişli yaşlarını süren ve "bütün yazı hayatları boyunca birbirlerine nefretle hakaret etmiş bu üç kalemşor", "üç padişah, bir halife ve üç cumhurbaşkanı eskitmişler." Yarım yüzyıllık yazı hayatları boyunca, üç kavgacı kalemşor birbirlerini "dinsizlik, jöntürklük, frenklik, milliyetçilik, masonluk, Kemalistlik, cumhuriyetçilik, vatan hainliği, padişahçılık, Batıcılık, tarikatçılık, edebi hırsızlık yapmak, Nazilik, Yahudilik, Araplık, Ermenilik, homoseksüellik, döneklik, şeriatçılık, komünistlik, Amerikancılık ve en son olarak günün moda konusu egzistansiyalistlikle suçladıkları" halde şimdi oturmuş beraber rakı içiyorlar.O sırada otuzlu yaşlarda olan, "çiçeği burnunda bir köşe yazarı heyecanıyla yaşayan" ve çok okunan Celal Salik bütün cesaretini toplar, üstatların masasına gidip kendini tanıştırır.Aslında üçü de Celal Salik'i çok iyi tanıyor, yazılarını okuyorlar ama burnundan kıl aldırmaz üç üstadı azam onu ciddiye almadıklarını göstermek için bir süre masalarına oturtmuyorlar. Sonra birkaç ufak tefek iş yaptırıyorlar, dergi aldırıyorlar mesela, garson gibi mutfağa yolluyorlar, birisi portakalını soyduruyor, birisinin yere düşen peçetesini alıyor falan, bir süre karşılarında ezile büzüle hareket ederek en sonunda kendini kabul ettiriyor.Üstatlar bir süre kendi aralarında söyleşirler, sonra içlerinden birisi Celal Salik'e sorar:"Oğlum, siz yazılarınızı ahlak için mi kaleme alıyorsunuz, eğlencesi için mi?"Celal Salik'in verdiği, "Eğlencesi için" cevabından hiç hoşlanmazlar:"Gençsiniz, mesleğinizin başındasınız. Size biraz nasihat edelim" derler.Celal Salik memnuniyetle karşılar bu öneriyi ve üstatların nasihatlerini yazmak için lokantadan kalem kağıt alır.Celal Salik o gün aldığı notları, daha sonra bir köşe yazısı haline getirir, okurlarıyla paylaşır.*