Nişantaşı Parkı'nın içinden geçerek Harbiye'deki Askeri Müze'ye doğru giderken kafamın içinde; birkaç gün önce uzak bir Akdeniz şehrinde, Torosların tepesinde bir yayla evinde, önümüzde sonsuzluğa uzanan geniş ufkunun içinde kaybolmuş aleme bakarak sohbet ederken ev sahibi arkadaşımla, evde çalışan bir Gürcü kadının kahveleri getirdikten sonra ayak üstü anlattığı o tuhaf hikaye vardı. Günlerdir o hikayeyi düşünüyorum. Gürcü kadın, memleketinden bahsediyordu fırsat buldukça. Konuşkandı, sohbeti seviyordu, Stalin'e hâlâ aşkla bağlıydı. Söz nasıl oraya geldi bilmiyorum, kadın o tuhaf ressamın hikayesini anlattı konuştuklarımıza kulak misafiri olunca.