Muhsin Kızılkaya Habertürk Gazetesi

Yassıada'da ilk intihar!

İyi yazarlar, berrak bir suyun dibindeki rengarenk çakıl taşlarına benzerler; üstünden ne kadar su ve zaman geçerse geçsin hep ilk günkü gibi parlak kalırlar.Onlardan birisini keşfetmek, yıllar önce kaybettin bir...

23 Aralık 2018 | 6.047 okunma

İyi yazarlar, berrak bir suyun dibindeki rengarenk çakıl taşlarına benzerler; üstünden ne kadar su ve zaman geçerse geçsin hep ilk günkü gibi parlak kalırlar.Onlardan birisini keşfetmek, yıllar önce kaybettin bir eşyanı, yıllar sonra aniden bulmak gibidir.Tarifsiz bir sevinç yaşatır insana.Samet Ağaoğlu böyle bir yazar oldu benim için.Yıllardan beri sağda solda hikayeci olarak adı çalınıyordu kulağıma ama her defasında aklımın bir köşesinde yer etmiş olan politikacı kimliği ağır basıyor, sanki politikacıdan yazar olmazmış gibi (oysa gelmiş geçmiş en meşhur politikacılarından birisi olan Churchill yazdığı tek kitap olan hatıratıyla Nobel almıştı) yazar tarafını keşfetmeye yeltenmiyordum.Ta ki tamamen bir rastlantı sonucu "Babamın Arkadaşları"nı okuyuncaya kadar.Bir Ziya Gökalp portresi var ki o kitapta... Bundan sonra; karısına kızdığı zaman Urfalı uşağını kovalaması sahnesi, büyük alimin adını her duyduğumda gözümün önünde canlanacak bir grotesk sahne olarak kalacak hafızamda.Ardından peş peşe hemen hemen bütün kitaplarını okudum, her kitabı bana yeni bir yazı hediye etti; müteşekkirim ona.Allah razı olsun ondan!*Birkaç gün önce "Marmara'da Bir Ada"ya geldi sıra. "Kendi hayat macerasından bir sahneyi" anlattığı Yassıada anılarına...Bu kitapta, "memleketin siyaset alemine karışmış bir kişinin hatıralarından çok, insan kaderinin akıl, basiret, vicdan, korkaklık, cesaret, hıyanet, sadakat gibi tecellilerinden sesler" duydum, "renkler" gördüm, "kokular" aldım büyük bir kederle. Ve en önemlisi, "milletin tarihe göçmüş bir devrinden ibaret derslerini" okudum büyük bir hüzünle.Kendi namıma biraz daha zenginleştim! *Bu kitaptan önce okuduğum "Arkadaşım Menderes, İpin Gölgesindeki Günler"de Adnan Menderes'i, "maskesiz" politikacı olarak tarif etmişti Samet Ağaoğlu. Ona göre "tarih, maskesiz siyasetçilerin, hatta deha derecesinde zekiler de aralarında olmak üzere, hemen her zaman hüsrana uğradıklarını gösteren örneklerle" doluydu.Mesela Roma'da Sezar!Fransız İnkılabının bozguncu çocuğu Robespiyer!Rus İhtilali'nin esas oğlanı Troçki!Sonra bizde Mithat Paşa, Rauf Orbay!Ağaoğlu'na göre bütün bunlar ve daha birçokları siyaset ve devlet adamı olarak "maskesizliklerinin" cezasını çekmiş, büyük bedeller ödemişler.Yine ondan öğrendim. Meğer Adnan Menderes'in, Fethi Okyar'ın başında bulunduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası'na girerek politikaya bulaşmasına sebep olan kişi, birkaç hafta önce "Andımızın Mucidi" yazıma konu olan Reşit Galip Bey'miş...Ağaoğlu'ndan bir anekdot daha aktararak, asıl anlatmak istediğim hikayeye geleyim.Adnan Menderes, İzmir'in köklü ailelerinden birisi olan Evliyazadeler'in damadıydı. İzmir'in bu çok eski ailesine mensup kızlarla evlenenlerden üçü, Doktor Nazım, Fatin Rüştü Zorlu ve Adnan Menderes hayatlarını sehpada bitirdiler.Cumhuriyet'in kuruluşundan Turgut Özal iktidarına kadar, "Devirlere isimlerini takmış kudretler arasında yalnız Menderes'in, evet yalnızca Menderes'in devrinde siyasal sebeplerden idam sehpası kurulmadı."Menderes devri sehpasız bir devirdir yani!*Şimdi gelelim, Ağaoğlu'nun kitabından aktaracağım hikayeye...*26 Mayıs 1960 günü Başvekil Adnan Menderes Eskişehir'deydi. Ertesi gün Kütahya'ya, oradan da Konya'ya gidecekti.Bu üç şehirde de hazırlıklar yapılmıştı.Konya parti teşkilatı, Başvekili karşılamak ve Konya'dan Ankara'ya uğurlamak için yüzlerce vasıta tutmuştu.Konya Valisi, 1945 yılından beri burada görev yapan Cemil Keleşoğlu'ydu. İkisi oğlan, biri kız, üç çocuk babasıydı. Çalışkan bir idareciydi.Boyu uzun, yüzü açık buğday renkli, gözleri iri, siyahtı.Birçok vali gibi, 27 Mayıs sabahı onu da derdest ettiler, Yassıada'ya götürdüler.*Adaya gider gitmez, Keleşoğlu'nu büyük bir ümitsizlik sardı. Ama bunu ilk günlerde belli etmedi, sakladı, fakat gün geçtikçe sararmaya başladı.Genç karısını ve çocuklarını düşünüyordu. Geleceği kapkaranlıktı ve bıçak işlemez kör karanlığın içinde onları büyük bir çaresizlikle çırpınırken, feryat ederken hayal ediyordu. Bu hayal onu yiyip bitiriyordu."Ama ben masumum" diyordu. "Bundan sonra bana iş vermezler, olsun. Her şekilde ekmeğimi kazanabilirim. Yeter ki suçsuzluğum ispatlansın."Onu hayata bağlayan tek şey, masum olduğuna dair inançtı.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Cemaziyelevvelini bilmek! 28 Mayıs 2023 | 816 Okunma Nuri Sesigüzel'in türkü söylediği yıllardı! 24 Mayıs 2023 | 584 Okunma Çehov ile Yakup Kadri ne yapmak istedi? 21 Mayıs 2023 | 840 Okunma Yaşadığım yere bahar yeni geldi! 17 Mayıs 2023 | 607 Okunma "Akıl Defteri"ne düşen hatıralar 14 Mayıs 2023 | 356 Okunma