Atatürk ile Cumhuriyet’in kurucu babalarına hakareti meslek edinmiş olan ve “tarih” diye mahalle karılarından beter mesnedsiz dedikodular yapıp duran üç zavallı ekrana çıkıp da ortaya Atatürk’ün özel hayatı ve manevî kızı âfet Hanım hakkında edepsizce iddialar atınca savcılık soruşturma açtı!
Gerçek bir tarihçi iseniz, eleştirinizi belge ile yaparsınız! Belgeniz varsa yayınlar, sonra o belgeyi yorumlarsınız ama işi küfür boyutuna getirmek aklınıza bile gelmez! Zira “insan” olanlar akademik eleştiri ile hakaretin arasındaki farkı zaten idrak etmişlerdir!
Atatürk hakkında böyle desteksiz uydurmaların ve hakaretlerin yolunu doktorluğunun yanısıra iyi bir tarihçi olan, Türkoloji alanında önemli yayınlar yapan, hattâ Lozan Anlaşması’nda da imzası bulunan ama sonradan tozutan ve tırlattığı hatıralarının hemen her satırından anlaşılan Rıza Nur adındaki çatlak açtı!
Rıza Nur’un ardından pespaye ve çapsız taklidleri ortaya çıktı! Kafasında fes, yakasında şıngır şıngır bir Osmanlı arması ve elinde de sopayla dolaşan ama tarihçiyi değil Tanzimat zanparasını yahut turistik Maraş dondurmacısını andıran adamın biri Rıza Nur’un palavralarına sarıldı, onun yazdıklarını bire bin katarak nakledip “üstad” oldu! Bu işi başkaları da ekmek parası yaptılar fakat ortaya bilinenleri değiştirecek tek bir belge bile koyamadılar; ya Rıza Nur’un söylediklerini abarttılar, yahut “Filâncanın amcasının oğlunun baldızının anneannesinin eniştesinin ahbabı bana demişti ki...” gibisinden dedikoduları nakledip tarih yazdıklarını zannettiler, o kadar!