Mehmed Âkif’in bundan 108 sene önce kaleme aldığı bir yazı birkaç gündür ortalıkta dolaşıyor, millî şairimizin “şeriat adına yapılanlardan şikâyetçi olduğu” ima ediliyor ve “Âkif 2018 Türkiyesi’nde yaşamış olsa idi bu görüşleri yazamazdı” deniyor.
Âkif, internette dolaşıp duran günümüz Türkçesi’ne nakledilmiş yazısında güya şöyle diyor:
“…Üç gün evvel, Beyazıt’tan Fatih’e doğru gidiyordum... Kendimi sol tarafa atıp arabalardan kurtulmak istedim. Göğsüm Osman Baba türbesinin parmaklıklarına çarptı. Fena halde canım yandı. O acının tesiriyle “Yol ortasında mezar olur mu, bu ne maskaralık” demiş bulundum. Vay efendim derhal sağdan soldan itiraz sesleri yükselmeye başladı. Garibi neresi, işin içine yine şeriat bahsi karıştırdık. Zavallı şeriat! Kimlerin elinde, hem ne gibi işlere âlet olduğunu biliyor musun? Allah aşkına olsun biz daha ne zamana kadar şeriatı üzerimize çökmüş bir kabus, karşımıza çıkmış bir umacı tahayyül edeceğiz? Dünyanın en kalabalık bir caddesinin ortasında bir ölü yatmış, gelip geçen dirilerin hayatı üzerinde adeta tasarruf ediyor. Yahu şu mezarı kaldıralım desen derhal kıyametler kopuyor, şeriatın müsaadesi yoktur ne yapıyorsun deniyor.”
Tamam, bu ifadeler hakikaten Mehmed Âkif’e ait ama yazı sadece bu kadar değil ki! Şimdi birilerinin mal bulmuş Magribî gibi sarıldıkları bu birkaç satır uzunca bir makalenin ortalarından alınmış ufak bir bölüm; yazının başı var, sonu var ve daha da önemlisi, bambaşka bir maksatla kaleme alınmış! Makalenin konusu şeriat değil siyaset; o tarihten bir buçuk sene kadar önce tahtından indirilmiş olan Sultan Abdülhamid’in iktidarını eleştirmek ve sâbık hükümdarın iktidarda kalabilmek için İslâmiyet’i “asıl şeklinden çıkarttığını” iddia etmek!