Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, devlete ait makam otomobillerinde tasarrufa gidilmesi talimatı verdi.
Bütün devlet kurumlarından, bakanlıklardan, bunlara bağlı
kuruluşlardan, KİT’lerden ve belediyelerden kullandıkları yahut
kiraladıkları araçların listesi istendi; lüks marka araçların
yerini nisbeten ucuz ve daha ekonomik modellerin alması
kararlaştırıldı. Makam araçlarının modellerinin yanısıra şimdi
adetelri de azaltılacak ve yeni uygulamaya kısa bir müddet sonra,
araçların kira sözleşmelerinin bitiminin ardından başlanacak.
Devlet büyüklerine tahsis edilen arabalar meselesi bizim hayli
eski, hattâ neredeyse iki asırlık derdimizdir! Tasarruf etmeye
karar verildiğinde ilk akla gelen arabalar olmuş, otomobilin
icadından önceki devirlerde kullanılan atlı arabalar için de aynı
tedbirlerin uygulanmasına çalışılmış, hattâ arabaların yanısıra en
az on kürekçinin çektiği saltanat kayıklarının bile
kullanılmamasına karar verilmiş ama pek bir netice elde
edilmemiştir!
“KÖSTEBEK KILIKLI HERİF, KATIR!”
Cevdet Paşa, Sultan Abdülmecid zamanında düşünülen benzer bir
tasarruf tedbirini tatlı tatlı hikâye eder:
Devletin, özellikle de sarayın gittikçe artan masraflarından
illâllah diyen Sultan Abdülmecid, 1858’in 27 Ağustos’unda bütün
damadlarını ve kızlarının para işlerine bakan kethüdalarını zamanın
hükümet merkezi olan Bâbıâlî’ye toplar, etrafa bu kadar borç
yapılmasının hesabını sorar, herkesten başka bir cevap gelince de
çileden çıkıp huzurunda elpençe bekleyenlere “köstebek kılıklı
herif”, “katır”, “namussuz”, “hain kerata” diye bağırır ve
“Akıllarınızı başınıza toplayın. Artık aşırıp taşırdınız, Vallahi
hepinizi dövdürürüm” der.
Sonra, saray kadınlarına birkaç atın çektiği arabalarla
dolaşmamalarını, büyük kayıkların kullanılmamasını emreder; saraya
mal getiren tüccarlardan alışveriş edilmesini de yasaklar ve bir
tasarruf fermanı çıkartır: Damadlar ile kethüdalar işlerinden
kovulacak, borçlanarak alınan mallar iade edilecek, kayıklar
kayıkhaneye çekilecek, arabalar da birbirlerine zincirlenecek ve
kullanılmayacaklardır!
Ama bütün bu yasaklar sadece birkaç gün sürer ve huzursuzluğun
artması üzerine Abdülmecid tedbirlerin uygulanıp uygulanmadığını
takibi bırakır ve herşey eski hâline döner!
Cevdet Paşa’nın hikâye ettiği neticesiz kalan tasarruf tedbirleri
daha önceleri de hayata geçirilmişti. Meselâ meşhur Kemal Derviş’in
büyük büyük büyük dedelerinden olan ve Birinci Abdülhamid’in
1782’de sadrazamlığa getirdiği Halil Hâmid Paşa da vazifesine
tasarruf tedbirleri almakla başlamıştı. İsrafı önlemeye çalışmış,
tamamen bozulmuş olan sistemi düzeltebilmek için askerî ve teknik
alanlarda uzun dönemli yatırımlar plânlamış, başta pahalı kumaşlar
olmak üzere lüks mal ithalini yasaklamış ve araba sayısını
azaltmıştı.
Ama almaya çalıştığı tedbirleri devam ettiremedi, zira sadece iki
sene sadrazamlık ettikten sonra kellesinden oldu!
MAKAMA YAKIŞMIYORMUŞ!
Araba, bizde eskiden beri bir statü
ölçüsüdür!
Devlet büyüklerinin güvenliklerinin gereği pahalı ve her türlü
konfor ile emniyet tedbirine sahip otomobillere binmelerine karşı
çıkmaya kimsenin hakkı yoktur ama daha alt seviyedeki görevlilerin
lüks otomobil sevdaları eski derttir ve bitmeyen bir masraf
kapısıdır.
Lüks otomobile öyle düşkünlüğü bulunmayan, hattâ hakkı olduğu
arabayı almayıp daha düşük model otomobil kullanan yüksek bürokrat
bir dostum anlattı:
“Yeni model otomobil merakının devlette hangi seviyeye geldiğini
tahmin edemezsin. Makam sahibi lüks arabaya meraklı olmasa ve eski
modellerden birini kullanmaya devam ettiği takdirde bile etrafını
saranlar hemen ‘Bu araba bu makama yakışmıyor beyefendi! Mevkiinize
uygun yeni modelini talep etmeniz lâzım!’ demeye başlıyorlar.
Bürokratlardan bazıları bunlara aldırmıyor, ‘Bana kâfi geliyor,
masrafa ne gerek var?’ diyor ama bir kısmı maalesef böyle değil!
Hemen bir üst modeli sipariş ediyorlar. Ama daha fenası, otomobil
işinin personel arasında bile yarış haline gelmiş olması. ‘Benim
patronun arabası seninkinin iki model yenisi’ diye hava atan kaç
şöför gördüm!”.
Etrafını saranların söylediklerini ciddiye alıp makam otomobilinin
üst modelini sipariş eden bürokratın peder-i muhteremi hayatı
boyunca sanki saltanat arabasından yahut saltanat kayığından başka
birşey kullanmamış olacak!
Bu israfa son vermenin çaresi öyle tasarruf tedbirleri,
sınırlamalar yahut yasaklamalar falan değil, “Şerefü’l-mekân
bi’l-mekîn”, yani “Bir yerin şerefi, orada bulunan kişiden gelir”
sözünün benimsenmesidir.