Günlerdir buyana “Batı bizi dinlemiyor, 15 Ağustos’ta uğradığımız ihanetin büyüklüğünü görmüyor; Batı’nın sadece basınına değil, politikacılarına da anlatamıyoruz, dürüst değiller” diyoruz.
Böyle şikâyetlerle kendimizi boş yere yoruyoruz; zira dinlemezler, görmezler, anlamazlar, üstelik hiçbir şekilde dürüst ve açık olmazlar! Bu davranışları onların hem asırlar öncesinden gelen ve değiştirilmesi mümkün olmayan kanunları, hem de genetik alışkanlıklarıdır!
Tarihi öyle ayrıntıları ile falan değil, doğru değerlendirme yapmaya yetecek seviyede bilenler bile Batı’nın bu davranışının geçmişte de vârolduğunu, hiçbir şekilde değişmediğini ve bundan sonra da değişmeyeceğini görür, Avrupa’dan anlayış, muhabbet ve hattâ açık söz bile beklemezler... Bu iş böyle gelmiştir ve böyle gidecektir!
Zira bizi sevmezler, kendilerinden her bakımdan farklı, hattâ “aşağıda” telâkki ederler, tâââ Attila’dan itibaren önce doğudan ve kuzeyden gelip kapılarına dayanan Türkler, daha sonra da Selçuklu ve Osmanlı gibi Müslüman Türk İmparatorlukları ile mücadele tarihlerinde geniş yer işgal eder. “Türk” sözü, Avrupa için asırlarca “tehlike” ve “korku” mânâsına gelmiş, bu korku sadece siyasette değil, şiirden romana, operadan baleye kadar sanatın her alanına bile hâkim olmuş; Türkler Avrupa’nın gözünde “korkunç”, “hain”, “kâfir”, yahut “şeytandan da beter” birer zebani gibi görülmüşlerdir.
AB’NİN TEMELİ TÜRK KORKUSUDUR