Bundan altmış-yetmiş sene öncesine kadar ismine “Türkçe” denen âhenkli, şık, zarif ve fikrin her çeşidini kolayca ifade edebilmeye imkân veren zengin bir dil vardı; şuh bir hanımı andırır, su gibi akardı.
“Vardı” diyorum, zira artık yok, katledildi! Önce “sadeleştirme” hevesiyle binlerce kelime unutturuldu; derken Türkçe’yi koruyup gözetmekle görevli Türk Dil Kurumu bunların yerine takır-tukur karşılıklar uydurup kelime hazinesini köreltti, o güzelim âhenk kakofoniye döndü ve neticede koskoca dil unutulup gitti!
Bugünün Türkçesi merâmı ifadeye hiçbir şekilde kâfi gelmeyen, birbinden tatsız, ruhsuz ve âhenksiz birkaç yüz kelimeden ibaret; fukaranın da fukarası hâle getirilmiş kekremsi bir sözler yığınıdır!
Kelime hazinesi böyle perişan olmuş bir dilde birşeyler söylemeye çalışmak, iki satır bile olsa doğru dürüst sözler edebilmek ve bir konuyu etraflı şekilde anlatabilmek hayli zordur...