Başlığa bakıp da bostanlarda salatalık, marul, biber, patlıcan vesaire yetiştiren bahçevanların âmirlerinden sözedeceğimi zannetmeyin...
“Bostancıbaşı”nın öyle bahçe, sebze yahut meyve işleri ile alâkası yoktu; geçmişte “Silâhdar Ağa” ve “Kapıcıbaşı” ile beraber İstanbul sarayının en yüksek rütbeli subaylarındandı, asırlar boyunca Batı’nın “saray maraşalı”na eşdeğer bir konumda olmuştu ve hükümdarın en yakınındaki saray mensuplarının başında gelirdi...
Emrindeki “Bostancılar Ocağı” teşkilâtının geçmişi 14. asıra, tâââ Birinci Muradzamanına uzanırdı. Bostancılar’ın ilk vazifeleri saray muhafızlığı idi, buna ilâve olarak sarayın bakımı, yakacak temini, bayram öncesinde kurban alınması gibi işlerle de alâkadar olur ve tulumbacılar teşkilâtının kurulmasından önce şehirde çıkan yangınlara da onlar müdahale ederdi.
Ama, asıl görevleri söylediğim gibi “saray muhafızlığı” idi; üstelik sadece sarayın değil, Boğaz’ın, Adalar’ın ve Çanakkale’ye kadar uzanan sahillerin emniyeti de onlara emanet edilmişti. Sadece asayişten değil, kıyılardaki yerleşimin doğru dürüst olmasından da onlar sorumlu idiler ve sahilde inşa edilecek binalar için çıkartılması şart olan ruhsatı da Bostancıbaşı verirdi... Saraydaki idamları o infaz eder, hattâ bugün belediyelerin yaptığı işlerle de alâkadar olurdu.
SARAYIN TEK SAKALLISI