Suruç’taki o lânetli katliamın ardından Başbakan Ahmet Davudoğlu’nun çağrısını dinlemiş yahut bugün gazetelerde okumuşsunuzdur: Başbakan, Meclis’teki dört siyasî parti liderinin ortak bir deklarasyona imza koymalarını teklif etti...
Liderler böyle bir ortak metni imzalayıp yayınladıklarında IŞİD ve benzeri örgütler acaba korku krizlerine kapılacak, “Eyvaaah, deklarasyon geldi, kaçalım!” deyip plânladıkları bütün eylemlerden vazgeçerek sırra kadem mi basacaklar dersiniz?
Meclis’teki siyasî partilerin ismi vaktiyle “müşterek beyanname” olan deklarasyon yayınlamaları bizde yeni bir âdet değildir ve geçmişte sık sık yapılmıştır. Hattâ, 27 Mayıs darbesinin ardından gelen ilk genel seçimlerde Meclis’e girebilmiş olan terütaze siyasi partilerimiz 1961’in 5 Eylül’ünde yayınladıkları ortak deklarasyon ile önce darbeyi yere-göğe koyamamış, sonra da hem darbenin gereklerine, hem de darbeyi medheden deklarasyonun maddelerine uyacakları konusunda şeref sözü vermişlerdir!
Siyasî partilerimiz sonraki senelerde de arada bir deklarasyon yayınladılar ama bu işi hangi maksatla yaptılar yahut neyi önlemeye çalıştılar ise genellikle tam tersi oldu! Meselâ, Fransız Senatosu’nun mâlûm Ermeni tasarısını kabul etmemesi için deklarasyon üzerinde çalışıldığı anda tasarı kabul ediliverdi.
UNUTULMAYA MAHKÛMDUR!
Dolayısı ile, yayınlanması gündeme gelen “deklarasyon” öyle teröre nihayet verecek bir şifa reçetesi falan değil, psikolojik bakımdan hiçbir etkisi bulunmayan ve kâğıt üzerinde kalmaya, birkaç gün sonra da unutulmaya ezelden mahkûm boş bir çabadır.