Geçen akşam bir Hint filmi seyrederken Hintçe’yi gayet iyi anladığımın farkına vardım!
Filmin ismi “Neerja” idi. Gerçek bir olayı, Ebu Nidal’e bağlı teröristlerin 1986’da bir Pan- American yolcu uçağını kaçırmaları sırasında 300 küsur kişinin hayatını kurtaran ama korsanlar tarafından katledilen ve Hindistan’da “millî kahraman”ilân edilen Nirca Bhanot isimli hostesin hikâyesini anlatıyordu.
“Neerja”, doğru telâffuzu ile “Nirca” sayesinde Hintçe’yi mükemmel şekilde anladığımı nasıl mı farkettim? Hintçe’nin yarısı İngilizce olmuştu, ondan...
Meselâ oğlan kıza ilân-ı aşk ederken önce “briyi, priyi” gibi bir şey söylüyor, arkasından da “ay lav yu”yu bastırıyordu...
Anlamadığım bu ilk kelimeyi merak ettim, sözlükleri karıştırıp öğrendim: Çocuk meğerse “Priye” diyormuş ve “priye” Hintçe’de “sevgilim” demekmiş!
Rahatça anladığım Hintçe cümle sadece “ay lav yu”dan ibaret değildi. “Ver do yu go”yu mu, “mami dont vori”yi mi, “veri guuuud”u mu, “fayf oklok in the morning”i mi, “yo are veri nays diz morning”i mi yoksa “it iz redi sör”ü sayayım...
“Hintçe” dediğim ifadelerin “I love you”, “Where do you go?” veya “It is ready sir”gibi İngilizce kalıplar olduğunu farketmişsinizdir...
18. yüzyılın sonlarından 1947’ye kadar İngiliz idaresinde kalan ve başında Londra’dan gönderilen kral nâibinin bulunduğu Hindistan’ın okuyup yazmış kesimi İngilizce’den bu bir buçuk asır boyunca öyle bir etkilenmişti ki, dünyanın en zengin dillerinden olan Hintçe’de günlük ifadeler bile şakır şakır İngilizce söyleniyordu.
Bizim için “sömürgeci” diyenler baksınlar da bu iş nasıl yapılırmış görsünler!
TÜRKÇE, HİNTÇELEŞİYOR!