Seçimler yapıldı, sonuçlar her kesimi ve herkesi şaşırttı, şaşkınlık hâlâ devam ediyor ve bu arada bazen apaçık, bazen de üstü örtülü biçimde muhtemel bir tehlikeden bahsediliyor: İç savaştan...
Filânca konuda ilerleme kaydedilmediği veya falanca ile anlaşma sağlanamadığı, yahut bilmemne meselesi çözülmediği takdirde Türkiye’de yakında iç savaş çıkarmış, kan gövdeyi götürürmüş, memleket mahvolurmuş, vesaire...
İnanmayııın...
İnanmayın, zira tarihimizde “iç savaş” yoktur, bunun ne demek olduğunu bilmeyiz ve daha da önemlisi, iç savaş kavramı genlerimizde de mevcut değildir!
İmparatorluk senelerinin Türkiyesi gerçi dünya kadar kanlı olaya sahne olmuş, meselâ 15. asırda şehzadeler arasındaki taht mücadelesinde halktan onbinlerce kişi hayatını kaybetmiştir ama o senelerde, meselâ Fetret Devri’ndeki didişmeler iç savaş değildir, herbiri ordu sahibi olan şehzadelerin birbirleri ile askerî mücadelesidir.
Anadolu’da sonraki yüzyıllarda yaşanan Celâlî isyanlarının da iç savaşla alâkası yoktur... Celâliler genellikle İstanbul’a isyan bayrağını açmış askerlerdir, aralarına bazen medrese öğrencileri de katılmış, vergiden bunalmış olan halk da onların tarafını tutmuştur ama isyanların hedefi toplumun başka bir kesimi değil, saray ve devlettir.