İdlib meselesi dolardaki artışı bile geride bırakacak kadar önem kazandı ve gündemin ilk sırasına yerleşti... Etraftan günlerdir "İdlib işi de nereden çıktı? Şimdiye kadar İdlib'in ismini bile işitmemiştik, böyle bir yerin mevcudiyetinden haberdar değildik" dendiğini işitiyorum...Böyle diyenler aslında haklıdırlar, zira bizde "Suriye" dendiğinde senelerden buyana sadece Şam, Halep, Humus ve Lâzkiye gibi yerler hatırlanır; toprakaltı tarihî eser meraklıları Rakka'yı, arkeolojiden hoşlananlar da Palmira'yı bilirler ama Suriye'de sınırlarımızın hemen yanıbaşındaki diğer yerleşim merkezleri hatırlardan artık tamamen çıkmıştır.Bu bilmemenin temelinde imparatorluktan millî devlete geçiş döneminde geniş toprakların elden çıkması, sınırların daralması, dolayısı ile bir zamanlar bize ait olan yerlerin hafızalardan silinmesi vardır.Birinci Dünya Savaşı'nın sonuna kadar Halep'e bağlı olan ve daha önce gündeme gelen El Bâb ile Münbiç kazâları gibi İdlib de işte hatırlamadığımız bu yerlerden biridir...Asırlar boyunca İstanbul'dan tayin edilen idarecilerin, bize ait olduğu son dönemlerde de yine İstanbul'daki Mülkiye Mektebi'nden mezun kaymakamların idare ettikleri İdlib hakkında arşivlerimizde yüzlerce belge vardır. O zamanlarda Halep'e bağlı bir ilçe olan bölgenin ismi kayıtlarda "İdlib" yahut "Edlib" diye geçer ve sözünü ettiğim belgeler İdlib'in asayişinden camileri ile tekkelerinin idaresine ve halkın gıda ihtiyacından ticaretine kadar hemen her konudadır. EN BÜYÜK ÜÇÜNCÜ VİLÂYET