DAHA önce de bahsetmiştim: Uzun seneler muhabir olarak Ortadoğu memleketlerinde yaşadım; savaşa, teröre, katliama, ihtilâle, darbeye, vesairenin envai çeşidine yerinde ve ânında şahit oldum...
Birkaç örnek vereyim:
İran’da İslâm Devrimi olmuştu, işbaşına gelen yeni rejim eski rejimin önde gelenlerini sıra sıra asıyor, idamlar bununla kalmıyor ve memlekette çok yaygın olan uyuşturucu belâsının önünü alabilmek için hemen her gün dünya kadar adam ipe çekiliyordu. İnfazlar genellikle basına ve halka açık olur, haber verilmeden yapıldığı takdirde de cesedler gazetecilere teşhir edilirdi...
O senelerin İran’ının en korkulu mekânı olan Tahran’daki “Evin Zindanı”na girip ölüm sırasını bekleyen mahkûmlarla konuşabilmiş birkaç gazeteciden biri, bendenizdim...
Derken, İran-Irak savaşı başladı, senelerce devam etti ve bu mantıksız mücadele yüzünden oluk gibi kan aktı.
BİRKAÇ PARMAK SU VE ÖLÜM