AK Parti’nin 3. Olağanüstü Kongresine katılmadım. Çünkü AK Parti delegesi değilim. Basın mensubu olarak da gazetem tarafından görevlendirilmedim. Zaten biz İstanbul gazetecisiyiz.
Hırvatlara kravatı insanlığın boynuna geçirdikleri için de gayet kızgın ve mesafeliyim. Resmiyet, kalabalık ve gürültü tabiatıma ters.
Öncelikle kongre sonrası burukluk yaşayan AK Partilileri anlamaya çalışıyorum.
Hani Galatasaray’a aşık ve fakat liseli olmadıkları için sadece taraftarlığa layık görülen ve bu sebeple maraba gibi hissedenler var ya…
Biraz onlar gibiler sanki.
Bu arada Fenerbahçeliyim.
Empati yeteneğimi anlayın yani!
xxx
Türkiye Gazetesi’nde mesleğin ilk yıllarını yaşarken istihbarat servisimizde bolca bulunan ülkücü arkadaşlar arasında ben de kendimi böyle hissediyordum.
Aynı milli ve manevi değerleri paylaşıyorduk ama gidip rahmetli Alpaslan Türkeş’le röportaj yapıp elini öpmeme rağmen onlara “öteki” olmadığımı kabullendirememiştim.
Çünkü mesela sağ elimi kaldırıp kurt kafası yapacak kadar partili değildim. (Denedim, aslında yapabiliyorum.)
xxx
İnsan kendini tarif etmek istiyor. Aidiyet istiyor. Fakat oturacak koltuk bulamıyor. Onun için iyi anlıyorum.
15 Temmuz kahramanları kontenjanı da dolu.
Kriteri nedir zaten tespiti zor. Fakat bir sonrası için tetikte bekleyenlerdenim. Muhtemelen sakat kalıp gazi olursak belki, ölüp şehit olursak kesin listeye gireriz.
O zaman da benim umurumda olmaz; cennet meşguliyetini tercih ederim.
xxx
Kongreye dönelim.
Recep Tayyip Erdoğan’ın parti yönetimi için seçtiği listeden sadece Burhan Kuzu Beyefendiyi tanıyorum. Elini sıkmışlığım var. Onun da MKYK üyeliğinden çok ölmeden evvel bakan olup olmayacağının merakı içindeyim.