Haftalardan buyana hemen her gün Müslümanlar’ın katledildiği Myanmar yahut eski ismi ile Burma, bizim için aslında pek yabancı değildir ve hoş olmayan hatıralarla dolu ilişkilerimiz bundan tam bir asır öncesine, Birinci Dünya Savaşı senelerine uzanır. İngilizler, Irak’ta esir aldıkları binlerce askerimizi Burma’ya götürüp oradaki esir kamplarına kapatmışlar ve beş bin kadar Mehmetçik oradaki kamplarda can vermiştir.
MYANMAR’daki cinayetler bitmek bilmiyor, her gün yeni faciaların haberi alınıyor, dünya ise bizim haricimizde derîn bir naz ve gaflet uykusuna dalmış, uyuyor!
Bugün bu sayfada okuyacaklarınızın bir kısmını daha önce de yazmıştım ama Myanmar rezaleti gittikçe artınca hatırlatmak farz oldu!
Şimdi her işittiğimizde dünyanın tâ öbür ucundaki kanlı bir belde gibi hayâl ettiğimiz Myanmar ile bundan yüz sene öncesine dayanan ve “yakın” bir ilişkimiz mevcuttur.
DENİZDEKİ CENAZELER
“Yakın” diyorum, zira şimdi Arakanlı Müslümanlar’ın can verdikleri Myanmar’da yahut eski ismi ile Burma’da bıraktığımız beş bin şehidimiz vardır! Myanmar’ın batısındaki Bengal Körfezi ile Andaman Denizi’ne bırakılan cenazeleri de ilâve ettiğimiz takdirde, bu sayı daha da artar.
İşte, oralarda verdiğimiz şehidlerin öyküsü:
Irak’ın güneyi, Birinci Dünya Harbi’ne girdiğimiz 1914 Kasım’ında “parti mensubu”, yani İttihad ve Terakki’nin üyesi olan 31 yaşındaki bir binbaşıya, Süleyman Askeri Bey’e emanet edilmişti. Binbaşının rütbesi 1915’in 3 Ocak’ında yarbaylığa yükseltildi, o gün hem Basra valiliğine, hem de Basra’daki 28. Fırka’nın kumandanlığına tayin edildi ve