Savaşın ne demek olduğunu ve hakiki çehresini 1980'lerin hemen başında öğrendim. O senelerde muhabir olarak dolaştığım Ortadoğu'da iki kanlı mücadele vardı: İran-Irak ve Lübnan iç savaşları... İsrail'in 1982'de Filistinli gerillaları bahane ederek Lübnan'ı işgal etmesi ile herşey daha da karışmış, birbirine girmişti.
Asıl savaş, yani iki devlet arasında cephelerde yaşanan kanlı mücadele ise İran ile Irak arasında idi. Her iki ülke birbirine girmişti, uzun sınırları boyunca kan dökülüyordu, en şiddetli çarpışmalar Basra ile Hürremşehir taraflarında yaşanıyordu, hattâ Türkiye sınırına hayli yakın olan Revanduz da savaş alanı olmuştu.
Sıra sıra cesetler ile ilk defa o savaşta, Basra Cephesi’nde karşılaştım. 1981 ilkbaharı olacak, İran birlikleri Basra’da ilerlemiş ama Iraklılar ilerleyişi durdurmuş ve İran’a hayli zayiat verdirmişlerdi. İnternetin ve dijital teknolojinin henüz icat edilmediği o günlerde haber demek güçlükle temin edilebilen teleksle yazılabilen birkaç satırdan ve gönderilen fotoğraflardan ibaretti. Gazeteciler o ilkbaharda Basra cephesine akın etmişler, Irak da zaferini duyurabilmek için büyük hazırlıklar yapmıştı.