Eski şiirde "Harf-i şın sığmaz o şîrin diline" diye bir mısra vardır. Şair gönül verdiği güzeli anlatırken "O şirin diline ş harfi sığmaz", yani "Ş'yi telâffuz edemez" demektedir. Bahsedilen kadın bir Rum dilberidir, zira o dönemin imparatorluk coğrafyasında "ş" diyemeyenler sadece Rumlardır. "Ş"yi hâlâ söyleyemez, "s" diye telâffuz ederler; "paşa"yı "pasa", "şapka"yı "sapka", "şiir"i "siir", "kış"ı "kıs", "şişe"yi "sise", "şarkı"yı "sarkı", "şaşkın"ı "saskın", "şiş"i "sis", "duş"u "dus" yaparlar. Sadece Türkçe değil, diğer dillerde de başında, ortasında yahut sonunda "ş" olan kelimeler, Rum ağzında aynı şekilde "s"ye dönüverir. Son senelerde gittikçe fukaralaşıp 100-150 kelimelik bir kabile dili hâline gelen Türkçe, şimdi de bir Rum telâffuzu istilâsına uğradı; "ş" harfi özellikle de genç kızların dilinde "s" oluverdi! Artık teşekkür edilmiyor, "tesekkür" ediliyor; garsondan "şarap" yerine "sarap" isteniyor, havaların serinlemesi için "kıs"ın gelmesi bekleniyor, sabahları "is"e gidiliyor, rüzgâr eserse omuzlara bir "sal" atılıyor, çöpler "les" gibi kokuyor, hastalanmamak için "ası" olunuyor, hele o gıcık olunan "essoğluessek" herif yok...