Taksim Meydanı’nda yılbaşı gecesi Özgür Suriye Ordusu’nun bayrağını açtılar diye Suriyeli mültecilerin aleyhinde demediğimizi bırakmıyoruz.
Ama ortada öyle tartışma falan değil, “Suriyeliler dışarı!” haykırışları var! Gerçi vaziyeti makul şekilde değerlendirip aklıbaşında söz edenler az da olsa mevcut fakat ekseriyet “Gitsinler de gitsinler!” diye tutturmuş halde…
Suriyeli mülteciler bahsi “Gitsinler”, “İstemezük”, “Her taraf
Arapça tabelâyla doldu” yahut “Eh, madem geldiler, kalsınlar bâri!”
gibisinden apar-topar edilen sözlerden çok daha derindir ve işin
içerisinde öncelikle bir “sorumluluk” meselesi vardır…
Üstelik, bu sorumluluk bize aittir: “Namazı Şam’daki Emevi
Camii’nde kılma” hayallerine dalıp zaten fokur fokur kaynayan bir
memleketteki karmaşaya müdahale ederek işleri daha da içinden
çıkılmaz hâle getirirseniz, mülteci akınına uğramanız gayet
tabiidir; gelişlerin sorumluluğu da bu işin aktörlerine ve bu arada
da bize aittir!
Meselenin pek hatırlamadığımız bir başka tarafı daha var: Asırlardan buyana “mülteci cenneti” olan bir memlekette yaşıyoruz, üstelik neredeyse hepimiz birkaç asır öncesinin mültecisiyiz, yani yurt edindiğimiz Anadolu’ya yüzyıllar boyunca dalgalar halinde gelip yerleşmiş olanların nesliyiz!