İstanbul'da bir zamanlar azınlıklara, özellikle de azınlıktan olan hanımlara mahsus bir telâffuz vardı... Buna "kokona Türkçesi" denirdi ve sarfedilen daha ilk birkaç kelime, o hanımın ekalliyeten olduğunu gösterirdi.Böyle telâffuzun en belirgin özelliği, uzun söylenmesi gereken sesli harflerin mutlaka kısa kesilmesi, şimdiki zaman çekimlerindeki "yor" ekinin "o" hâline getirilmesi, yani "Gidiyorum"un "Gidorum" olması ve soru eki kullanmak yerine son hecenin yukarı çekilmesi idi.Meselâ "Geliyor musun?", "Geldin mi?" yahut "Gelecek misin?" yerine "Gelorsun?" "Geldin?", "Geleceksin?" derlerdi...Hani meşhur fıkradır: Adam tramvayda süslü-püslü ve yaşı geçkince hanımın kazâra ayağına basmış, kadın hemen bir "Heyvan!" savurmuş, hatunun telâffuzunu işiten muhatap hafifçe tebessüm edince kadın hiddetlenip "Heyvan dorum da kanariya sanorsun? Eşşolueşşek" diye haykırmış ya, işte onun gibi...Dil Kurumu'ndaki üstadların sesli harflerin uzun ve yeri geldiğinde de ince telâffuzuna yarayan şapka işaretlerini bundan seneler önce kaldırıp imlâyı perişan etmelerinden buyana, Türkçe'nin iki yakası bir türlü biraraya gelemedi! Yazıldığı gibi okunan dilde imlânın uğradığı bu tecavüz sanki yetmezmiş...