Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta Özbekistan’a gitti ve resmî temasların ardından Semerkand’daki tarihî mekânları ziyaret etti...
İmam Buhârî ile İmam Maturidî’nin türbelerini, aslı “Rigistan” olan ve “kumlar ülkesi” mânâsına gelen ama Batı dillerinde “Registan” dendiği için ismini artık bizim de o şekilde kullandığımız büyük meydanda bulunan Uluğ Bey Medresesi ile eski asırlarda yapılmış diğer tarihî medreseleri ve nihayet “Gur-ı Emîr”i, yani Timur’un kabrini...
Cumhurbaşkanı’nın bu ziyaretleri, özellikle de Timur’un türbesine gidişi gazetelerimizde sadece birkaç satırla geçiştirildiği için bu hafta “Gur-ı Emîr”i, Timur’un naaşının uğradığı dertleri ve soyundan gelenlerin acı âkıbetlerini yazayım dedim...
Timur’un Semerkand’daki türbesinde asılı olan tablosu.
Timur 1402’deki Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’i ve henüz kurulma aşamasında olan Osmanlı Devleti’ni perişan ettiği için bizde hiç sevilmemiş ve asırlardan buyana nefretle anılmıştır. Timur’un Türkçe konuşan bir Türk hükümdarı olduğunu, Semerkand merkezli büyük bir medeniyet inşa ettiğini, torunlarının kurduğu ve asırlarca hüküm süren diğer Türk devletlerinin de bu medeniyeti zirveye taşıdıklarını hissettiğimiz nefret yüzünden pek hatırlamayız, hattâ çoğumuz bilmeyiz...
İşte, Timur’un türbesinin ve soyundan gelenlerin hazin hikâyesi...