TELEVİZYONUN karşısına geçip de bir kanaldan ötekine atlamak, vakit öldürmek için birşeyler bulmaya çalışmak hiç âdetim değildir ama geçen akşam lodosun getirdiği nezleye, aksırığa ve öksürüğe giriftar olup üstüne üstlük bir türlü de uyku tutmayınca, belki senelerden buyana ilk defa kanal kanal dolaştım...
Aynı anda ne muazzam ve muhteşem programlar vardı Yarabbi! Konuşmaya çalışan ama yeni yaptırdığı porselen dişleri ağızlarına sığmadığı için sadece tıslayan ve ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü nâzenin olamayacak bir-iki dilberin “sosyete mensubu” diye takdim edilmesini mi istersiniz, hayalî kahramanlar ve hainler yaratıp bunları “tarih” diye ortaya sürenleri mi ararsınız; yoksa cin, hortlak, büyü vesaire cinsinden saçmalıkları bu işin “uzmanı” oldukları iddiasındaki zevât ile güya tartışanları mı...
Ortalığa böyle efsane, palavra, muamma ve ucuz ezoterizm kırıntılarının saçıldığını görünce bu işe meraklı yapımcılara bir ilham vereyim ve dışarıda, özellikle de Amerika’da gayet iyi ama bizde neredeyse hiç bilinmeyen bir hikâyeyi hatırlatayım dedim: Büyük Şef Geronimo’nun öyküsünü ve kafatası ile kemiklerinin muammasını!