“Türkiye’de yayınlanan kitapların sadece ilk yahut yazarı hayatta iken çıkmış diğer baskılarına, yani orijinallerine müracaat edin; eserlerin sonradan yapılmış yeni baskılarını, şayet tıpkıbasım değiller ise ve hele üzerlerinde ‘yayına hazırlayan’ ibâresi varsa pek ciddiye almayın. Eski harflerle olan bir kitabın yeni yazıya çevrilmiş ve ‘Türkçeleş- tirilmiş’ yayınından da mutlaka uzak durun, o yazıyı öğrenip aslını kullanın” diye senelerden buyana yazıp söylüyorum.
Zira bizdeki bir eserin uzun yıllar önce yapılmış ilk baskısı ile yeniden yayınlanmış ve “günümüzün diline uyarlanmış” şekli arasında sık sık farklar, hem de büyük farklar ortaya çıkar. Bu farklar ya okuma hatâsıdır yahut bir türlü eser verememiş olan redaktör, esersizliğinin getirdiği “herşeyi bilme” psikolojisi içerisinde yayına hazırladığı kitabı kesip biçmiş, düzgün ifadeleri hatâlar yumağı hâline getirmiş, nüansları kazımış, hattâ aralara ilâveler ile yorumlar sıkıştırmış ve metni bazen sansür bile etmiştir. Böylesine bir tecavüzün mağduru olan eserden istifade artık ne mümkün?