Şöyle bir söz işitmiştim: “İyi şoför arabasını üzmez, yolcularını üzmez, trafiktekileri üzmez...”
Sakin, dengeli, makul bir insanı tarif ediyor değil mi?
“İyi şoför” yerine iyi komşuyu, iyi yöneticiyi, iyi müteahhidi de koyabiliriz belki...
Mesela iyi müteahhit, yaptığı binayı üzmez, binayı sattığı müşteriyi üzmez, binayı yaptığı çevreyi üzmez…
Zor. Düşününce… Bu formülün işlemesi kolay değil.
Bırakın iyi şoför, iyi müteahhit tarifini sanki evliyalık tarifi gibi…
xxx
İnsanlar… Yani biz… Çeşit çeşidiz. Çok bilip, kendi doğrularının herkes için doğru olduğunu zanneden, aleme nizam intizam veren muhteşem zâtlar var. (Ben de öyle miyim acaba?)
Onları ve içimizdeki bu azgın eğilimleri Allah ıslah etsin.
Veya her zaman kendini haksız bilmek bir nasihattir ya tasavvuf yolcusu için. Buna özenip, “Tamam kardeşim sen haklısın” derken tevazuuyla dövenler/ ezenler var.
Hayata bakınca da...
Bazen aynaya bakınca da görüyorum.
xxx
Rahmetli oldu; bürosunda katlettiler bir dostum vardı. Yaptığı işler alengirli, bürokrasisi bol ve rüşvete bulaşık işlerdi. Derdi ki: “Bir adamın aldığı maaşa ve yaşadığı hayata bak. Aradaki tenakuz yolsuzluğun izini gösterir...”
Bir Zamanlar Anadolu’da Nuri Bilge Ceylan’ın Yılmaz Erdoğan’a söylettiği replikteki gibi:
“Suçluyu arıyorsan paranın ve kadının izini süreceksin!”
Ama bütün bunlardan bize ne? Ahirette başkasının hesabını bize sormazlar ki... Kim ne yapıyorsa yapsın...
Diğer taraftan parayla satın alınan itibar, parayla da harcanır gider...
Xxx
Ne mi anlatıyorum?
Havalara baksanıza… İstanbul’da bir bahar kartpostalı yaşanıyor. Yalancı da olsa.
Yemişim referandumu, siyaseti…
Bu benimkisi bahar sarhoşluğu: Cümleleri kalbimden geçenlere teslim ettim. Beynim ve mantığım uyuşuk!