Serde reklamcılık da var.
Dolayısıyla anma, kutlama, festival, fuar ve benzeri aklınıza gelebilecek her türlü sosyal faaliyetin duyurusuna baktığım zaman, işin içinde ne kadar “malı götürme” uyanıklığı, ne kadar “dikkat çekme/ prestij” endişesi ve ne kadar halka ve hakka hizmet niyeti olduğunu sezebiliyorum.
Yapılan iş alenen ticari bir işse zaten sözüm yok.
Fakat işin içine özellikle maneviyat, kültür, eğitim gibi hassas konular girince, yapılan apaçık “kutsalları pazarlama” işine dönüyor.
Şimdi 15 Temmuz’un sene-i devriyesi yaklaşırken elbette o bir tarafı ihanet ve yüz karası olan diğer tarafı vatanseverlik ve yüz akı olan darbe teşebbüsüyle ilgili unutmamak ve daha iyi anlamak adına birçok şey yapılacak.
Geride bıraktığımız bir yıl içinde 15 Temmuz adına yapılanları görünce çok da ümitli olamıyorum.
Gerçek kahramanlığın içinde asalet, fazilet ve hicap vardır ki; kahraman olup ta “Ben kahramanım!” diyene rastlayamazsınız.
Halbuki ortalık “o gece ilk tweeti ben attım/ sokağa ilk ben çıktım” diyenlerden geçilmiyor.
Doğruysa bile bunu reklam etmek en hafifinden “ayıp”tır.
“Tankın altına yatan adam!”, “Namluya kafa atan kahraman” yollu sloganlarla bazı arkadaşları Amerikan Panayırı mantığıyla şehir şehir gezdirip teşhir etmek ve konuşturmak ameliyesi, darbeden üç gün sonra darbe kitabı yazıp pazarlayanların tüccarlığından farklı değildir.
Bu adi fırsatçılara prim vermek/ dur dememek, o gece yazılan destana gölge düşürüyor.