Mektep ve tahsil demek hoca demektir.
Yok… Yaşayan kelimelerimizle devam ettiğimde hedeflediğim noktaya varamayacağım.
Okul ve eğitim demek, öğretmen demektir.
Ben geri dönüp ilkokuldan itibaren bütün öğretmenlerimi hatırlamaya çalıştığım zaman hayatımda “köşe taşı” olabilmiş bir isme rastlayamıyorum.
Ben yargıladım; ağır oldu, biliyorum. Siz beni aynı ağırlıkta yargılamadan önce lütfen sabrediniz.
Bir kez bile dersime girmiş bütün öğretmenlerime saygılıyım. Hürmetlerimi arz ederim.
Ve fakat çoğu “tedrisat”a “din” muamelesi yapan çekinik tiplerdi.
İlaveten öğretmenlik o zaman da hem donanım ve derinlik ve hem de itibar açısından bugünkü sahteliğe muhataptı.
Osmanlı medreselerindeki ve Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki okullara Osmanlı’dan sarkmış “hoca”ların kimler olduğuna baktığımız zaman, onların talebelerinin Türkiye’nin isim yapmış önemli karakterleri olduğunu görüyoruz.
Adapazarı’nın Donatım İlkokulu’ndan İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi arasında dersime girmiş isimlerin sadece bir tanesini tanırsınız. O da kendisi gelmez asistanını yollardı.
Üniversitenin biri kocaman afiş asmış: “İkinci diploma bedava…”