Sadece kayıt yaptırıp…
Sonrasında derslere ve imtihanlara katılmadan üniversite mezunu olmak mümkün mü?
Veya şu soruyu da sormalıyız…
Paralel çete emniyete, yargıya, üniversitelere sızmak için soruları çalmış, kurumları ele geçirmiş, hak etmeyeni hak etmiş gibi gösterip mezun etmiş, paye vermiş, göreve getirmiş…
Şimdi ayıklamaya çalışıyoruz…
Peki sizce bu avantacılık, bu haksızlık paralelden önce veya paralelle birlikte başka şekillerde mümkün oluyor muydu olmuyor muydu?
Yani üniversitelerimizin bilim üretememesinin…
Ve özdeyiş haline gelmiş “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün” ifadesinin altında ne olabilir?
Bir zamanlar başörtülü kızların üniversitelere alınmaması gibi inançlı talebelerin akademik kariyerlerinin engellenmesi, asistan olamaması, yükselmelerine izin verilmemesi hepimizin bildiği hadiseler değil mi?
Burhan Kuzu ile röportaj yaptığımızda, hocalık yapmayı özlüyor musunuz diye sormuştuk da “Benim üniversite maceramın özlenecek tarafı yok” demiş ve enteresan zulüm örnekleri anlatmıştı.
Keza benim bile çevremde yolu kesildiği için akademik kariyeri bırakmış isimler var.
Fakat sonradan hızla artan üniversitelerle beraber ortaya doğru düzgün ilmi çalışma ve araştırma koymadan doçent, profesör olanlara rastlamaya başladık.
Mesele şu; neremiz doğru diye sormaktan imtina etmemeliyiz.
Öğretmenliğe yüklediğimiz manevi değerin sahtekarca olduğunun altını çizmeliyiz.