Piyasalarda bir şaşkınlık söz konusu… Dolar, Lira karşısında çok
hızlı artıyor fakat durumu açıklayamıyorlar. Piyasa yorumcularının
tamamı eveleyip geveliyorlar.
Mart ayında, nisanda, mayısta yazıp durdum. “Haziran sonunda parti
biter” diye… Bitti mi? Muhtemelen… Sebepsiz sonuç çıkartmadım.
Sayacağım…
Öncelikle dolar kurunu bir anda yukarı doğru tetikleyen neydi?
Aslında dolar düşmüyordu! Parite etkisi söz konusuydu. Dolar, Euro
karşısında nisan ortasındaki 1.06’lı değerinde olsa, aynı hesapla
bugün Lira karşısında 3.85 fiyatındaydı… Dolar ve Euro’dan oluşan
döviz sepeti yılbaşından bu yana yüzde 5, son bir yılda ise yüzde
25 prim yaptı.
Doların hele bu faiz oranlarıyla artması Türkiye’nin kâbus
senaryosudur. Dolara ne ile müdahale edeceksin? Faizler bu kadar
yükselmişken daha da artıracak mısın? Bırak büyümek için kredi
vermeyi, faizler biraz daha yükselirse kendi arkanı bile
kurtaramazsın.
Yüksek faizin yanı sıra bize gösterilen güçlü büyüme ve düşen
enflasyon verilerine inanan pek olmamış ki dolar bir türlü 3.50’nin
altına inemedi. Takıldı kaldı ve tırmanmaya başladı.
Diğer yandan İktidar mevduat faizlerinin çok yükselmesinden
rahatsız oldu. Oysa bankalar arası yarışın fitilini ateşleyenler de
onlardı… Bankalar artık dışardan net borçlanma yapamıyor. Kredi
Garanti Fonu ile bankaların kredi verebilmek adına faizleri
yükseltmek zorunda kalacağını hesaba katmamışlardı.
Faizi düşürün tehditleri başladı. Yetmedi… Merkez Bankası büyük
bankaların hazine müdürlerini çağırdı. Beklentiler İktidarın
faizlere suni olarak müdahale edeceği yönünde olunca kıvılcım
çaktı, dolara talep başladı.
ALTYAPISI HAZIR YÜKSELİŞ
Artışın altyapısı zaten hazırdı. Öncelikle ülkeye giren sıcak
para genel beklentilerin çok altında kaldı. Yüksek faizlerin etkisi
bile son dönemde yaratılan Türkiye antipatisini yenemedi. Dünya
gözünde sevimsiz, itici, soğuk bir ülke haline geldiğimiz gerçeğini
değiştirmedi.
Mayıs ayı itibarıyla dış ticaret açığı 7 milyar doları aştı.
Türkiye’nin yurtdışına sattığı mallar, yurtdışından aldığı malların
parasının sadece yüzde 65’ini karşılıyor. Kalanı? Turizm mi? Gelen
sayısı artıyor gelirler düşüyor. Belli ki paralısı değil, tuvalet
kâğıdını bile çantaya atan çulsuzu geliyor.
Bütün bunlar ana yapının parçaları… Başta Amerika olmak üzere
rezerv para merkez bankaları parasal sıkılaştırmayı
sürdürecek ya da başlatacak. Para riskli ülkelerden kaçacak.
Gelelim sadede… Her geçen gün artan siyasi baskı, hukuksuzluk,
yurtdışı ilişkilerimizin kötüye gitmesi ve belirsizlik… Kaygı her
geçen gün artıyor. Sadece bu gelişmeler bile başlı başına dövize
talep yaratıyor.
Şimdi masanın diğer tarafında Merkez Bankası ve İktidar var. Karar
alıcı onlar. Tüm güçleriyle baskılamaya çalışacaklar.
Başarabilirler mi? Suni olarak belki… Yoksa değişmesi gereken o
kadar çok şey var ki…