Ancak Amerika’ya gelmeden önce Almanya ile durumu serinkanlılıkla tahlil etmek gerekiyor.
Almanya, özellikle ABD’den doğrudan silah yardımı döneminin kapandığı 1080’lerden itibaren Türkiye’nin silah alımı ve ortak yapımında temel kaynaklarından biri haline geldi. Deniz kuvvetleri için firkateyn ve denizaltı yapımından ana muharebe tankı alımına, oradan güvenlik güçleri için otomatik silah alımı ve lisans altında üretimine dek önemli ortaklıklar devam ediyor. Hatta milli tank Altay’ın motorunun dahi Alman Leopard tanklarından, yine lisans altında teknoloji transferi yoluyla yapılması planlanıyor.
Bu adımların Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı gerek olağanüstü hal, gerekse (zaten topu mahkemelere attığı) Alman vatandaşlarının serbest kalması konusunda zorlayacağı bekleniyorsa, ters tepme ihtimalinin daha fazla olduğu söylenmeli. Üstelik bu durum Türkiye’nin ve dolayısıyla NATO’nun savunma ve caydırıcılık imkân ve kabiliyetlerini, keza Türkiye’nin IŞİD dâhil terörle mücadelesini zayıflatma ve örneğin Orta Doğu’dan Avrupa’ya göç ile mücadele konusunda işbirliğinden vaz geçirme ihtimaline sahip.
Merkel hükümetinin Türkiye’yi Kuzey Kore ve Rusya ile aynı seyahat kategorisine almayı tartıştığı da basına yansıyor, ama bu konuda henüz açıklama yok.
Ama benzeri tartışmalar ABD’de de yapılıyor.
Amerikan Senatosu Dış İlişkiler Komitesi’nin 6 Eylül günkü oturumunun konusu “ABD-Türkiye İlişkilerinde Öncelikler ve Zorluklar” idi.