Madalyonun bir yüzünde 15 Temmuz kanlı darbe girişimi hedefine
ulaşsaydı ne olurdu sorusu var hala.
Benim cevabım açık: Türkiye şu anda bir iç savaşın içinde
olurdu.
Ordunun, polisin bölündüğü, halkın bölündüğü, PKK’nın işe dahil
olduğu, Türkiye’nin NATO müttefiklerinden Rusya’ya, İran’a dek
komşuların dahil olduğu bir iç savaş yaşanıyor olurdu.
Halkın ve onun temsilcilerinin bir tür istiklal savaşı refleksiyle
karşı duruşu olmasaydı, şimdi muhtemelen bu satırları okuyamıyor
olacaktınız.
Darbe girişimi atlatıldı, ama travması atlatılmadı.
Madalyonun diğer yüzünde yara soğudukça ortaya çıkan sancılar.
Olağanüstü Hal içindeyiz ve gerçekten olağandışı gelişmeler
yaşıyoruz.
Güneyimizde Türkiye’yi derinden etkileyen, yıllar sonra PKK
şiddetinin yeniden başlamasına, PKK’ya karşı şiddetli
operasyonların yeniden başlamasına, IŞİD diye yeni bir tür belanın
üzerimize sıçramasına neden olan Suriye ve Irak iç savaşları devam
ediyor.
Bir yandan da darbe soruşturmaları, onlar da doğal olarak travmanın
bir parçası.
Önceki gün, 13 Eylül, CHP’liler bayramlaşma için gelen AK Parti
heyetini ağırlarken dediler ki, devlet içindeki gizli yapılarla
birlikte mücadele edelim, biz de yardımcı olalım, ama siz de
kurunun yanında yaşın yanmaması için özen gösterin.
Dün de CHP şimdiye dek kendilerine haksız işlem ve mağduriyet
iddiasıyla başvuran kişi sayısının 30 bine ulaştığını duyurdu.
Hükümet bir aydır kesin rakam açıklamadı ama bir ay önceki
rakamlara göre şimdiye dek 80 bin devlet memuru, “Fethullahçı Terör
Örgütü (FETÖ) soruşturmaları” çerçevesinde açığa alındı. Bunların
yarısından fazlası işten çıkarıldı. Çıkarılanların da yarısı Milli
Eğitim Bakanlığı kaynaklı, çoğu öğretmen. Üçbinden fazlası ordu
mensubu ve bunların çoğu da 15-16 Temmuz’da bizzat darbe
girişiminde görev almış, bir kısmı polisle ve diğer ordu
mensuplarıyla girdiği çatışmalarda yakalanmış olanlar. Hakimler,
savcılar, polisler onları izliyor.