Rıdvan Dilmen’in Arda Turan’ı çağırarak sosyal medyada
başlattığı “Sen de var mısın?” kampanyası önce pek sevildi.
Hatta Bakanlar bile, çağırdıkları ikinci kişinin Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan olmasını ihmal
etmeden çağrılar yaptılar.
Onları siyaset, iş ve magazin dünyamızın başka isimleri izledi.
Ne de olsa “Evet” demek kolaydı, güvenliydi, sizi sokakta
beklediğini ilan eden kabadayılar filan yoktu. Herkes Meltem Cumbul
da değildi bunları göze alıp “Hayır” diyeceğini ilk açıklayan ünlü
olacak.
Sonra TV sahibi yayıncı, şarkıcı Murat Boz’un çağrısına (muhtemelen
bu emrivakiye sinirlendiği için) cevap vermeyince iş birden
tavsadı; demek ki çağrılar cevapsız da kalabilirdi.
Uzatmayayım, işin geldiği son nokta, Başbakan Binali Yıldırım’ın 4
Şubat günü “işgüzarlık” diye o defteri kapattı.
Çünkü işin bu defa fazlasıyla ciddi olduğunu Yıldırım da görüyor,
Erdoğan da.
Dün, 5 Şubat, İstanbul’da, Tarabya’daki Huber Köşkü’nde buluştular
yine.
Aslında Türkiye’nin gündeminde önemli meseleler var. Mesela
Suriye’de devam eden IŞİD operasyonu, mesela PKK’ya karşı
başlatılacağı açıklanan devasa operasyon, mesela Yunanistan’la
yaşanan gerilim, mesela Donald Trump’la geciktikçe yeni sorunlar
biriktiren “ilk temas” sancısı.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan bunları başka vesilelerle görüşüyorlar
zaten; daha yeni MGK yapıldı, daha Cuma günü Mersin’de hastane
açılışında birlikteydiler.
Ama geçen hafta üç saat süren baş başa görüşme gibi, Tarabya
görüşmesinde de önemli konunun 7 Şubat’ta, yani yarın başlatılması
beklenen anayasa referandumu olması tabii ki şaşırtıcı değil.
Zor bir referandum olacak.
Zorluk, Hayırcıların gücünden çok Evetçiler cephesinin
belirsizliği.
Eğri oturup doğru konuşalım: MHP lideri Devlet Bahçeli destek
vermeseydi, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu anayasa değişikliğini Meclis’e
taşımaya ve Başbakan Yıldırım’ı da süreci yönetmekle
görevlendirmeye kalkışmayı aklından geçirmezdi.