Çünkü daha önce de gitmişti.
1983’te sıcak bir geceydi.
Ahmet Türk 12 Eylül 1980 askeri darbesi ardından meşum Diyarbakır Emniyeti ve ardından cezaevinde gördüğü insanlık dışı işkencelerden sonra serbest bırakılmıştı.
12 Eylül ile hapse atılan Baykal da bir süre önce bırakılmış ama –hani, o halkımızın yüzde 92 ile kabul ettiği Anayasa referandumu ile- on yıl siyasetten yasaklanmıştı.
Ahmet Türk’ün Mardin’deki evinin, meşhur Kasr-ı Kanco’nun çatısına oturmuşlar, rakılar açılmış, pırıl pırıl yıldızların altında kendilerinin ve Türkiye’nin içine düşürüldüğü hale ağlamışlardı. (“Baykal’la yine rakı içebilsek”, Radikal, 07/08/2009)
Deniz Baykal, Ahmet Türk’ün 21 Kasım’a gözaltına alındığını duyar duymaz Mardin’e gitmeye karar verdi.
Gitmeden yetkilileri haberdar etti, Türk’ü ziyaret etmek istiyordu.
Gerisini Baykal’dan okuyun lütfen:
- “Benim o gece (23 Kasım) saat 11 civarında Mardin’de olacağım
biliniyordu. Mümkün olsa, ertesi sabah görüşmek istiyordum. Ama o
gece saat 12 gibi ifadesi alınmak üzere Emniyet’ten aldılar.
Emniyet’te kalsa görüşmekte ısrar edeceğim biliniyordu. Oysa
ifadesi alınırken doğal olarak kimseyle görüştürülemezdi.
- “Ne zaman sorsak “ifadesi alınıyor” cevabı verildi. Ben Mardin’de
olduğum sürece ifadesinin alınmaya devam edileceği anlaşılıyordu.
Eşini ziyaret ettim (Mülkiye Türk). Yapabileceğim bir şey olup
olmadığını sordum. Tutuklanırsa sağlık durumu nedeniyle Mardin’de
tutulmasını, başka bir yere gönderilmese tercih edeceklerini
söyledi. Ben de bunu hemen Adalet Bakanına (Bekir Bozdağ) ilettim.
O da ilgileneceğini, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğüne
ileteceğini söyledi.”
Sonra mı ne oldu?
Baykal’ın Mardin’den ayrılmasından sonra, 24 Kasım, Ahmet Türk “PKK propagandasına yardımcı olmak” suçlamasıyla tutuklandı.
Ve İstanbul’daki Silivri Cezaevine nakline karar verildi.
Baykal, “Anlaşılıyor ki, Bakanın talimatını dahi önemsemeyen bazı mekanizmalar iş başında” yorumunu yapıyor.
Dostluk bir yana, ama Baykal’ın yıllar sonra Ahmet Türk’e zor bir anında gitmesinin başka nedenleri de var.